Merhabalar! Yunan mitolojisi serimin başka bir hikayesiyle daha karşınızdayım! Bu yazımda sizlere Frigya’da yaşayan fakir ama çok mutlu bir çift olan Baucis(Baküs) ve kocası Philemon’un(Filemon) hikayesini anlatacağım. Başlamadan önce salondaki yastıklardan aynı bu çiftinki gibi küçük bir ev yapabilirsiniz bekliyorum.

Baucis ve Philemon yukarıda da dediğim gibi Frigya taraflarında küçük bir kasabadan yaşayan çok fakir ama bir o kadar da mutlu bir çiftti. Küçücük ve derme çatma evlerinin önündeki küçük bahçede ancak kendilerine yetecek kadar ekin yetiştirebiliyorlardı. Bu çiftin bir de kazları vardı. Bu kaz hem bahçe ve ev için bekçilik yapıyor, hem de kötü geçen hasat mevsimlerinde yiyecek yemeği olmayan Baucis ve Philemon’a yumurtalarıyla besin sağlıyordu. Günümüz insanlarından fazlasıyla vefalı bir kaz düşünün. 

 

Bir gün Zeus ve Hermes Frigya’yı ziyaret etmeye karar verirler. Zeus’un bu ziyaretinin amacı ise Frigya’daki insanların ne kadar misafirperver olduklarını görmek, onları test etmektir. Bu amaçla yola çıkan ikili üstlerine eski ve yırtık kıyafetler giyip gerçek kimliklerini saklarlar. Zeus ve Hermes’in geldiğini duyan herkes elbette kapısını açacaktır hele bir açmasınlar o zaman ne oluyor pek de bilmek istemeyiz. Bu yüzden iki tanrı bu şekilde, yani normal ve muhtaç insanlar gibi giyinip sokaklara dökülürler.

 

İki yabancının küçük gezisi

Kapıyı tıklatan Zeus ve Hermes’i eski püskü kıyafetlerle Baucis ve Philemon sevgiyle karşılar ve adlarını bile sormadan büyük bir sevinçle tek odalı evlerine davet ederler. Baucis kısa boylu ve saçlarına yavaş yavaş aklar düşen yüzü güleç bir kadındır. Philemon ise geçen yıllara rağmen sıkı çalışmaktan ve dik durmaktan asla vazgeçmeyen biridir. İkili, misafirlerini rahat ve kendi evlerinde gibi hissettirmek için ellerinden ne gelirse yapmaya başlar. Sevimli karı koca misafirlerine adlarını ve nereden geldiklerini sormazlar, çünkü bunu söyleyip söylememenin kendilerine kalmış olduğunu düşünürler. Memnuniyet dolu yüzlerle çift, bu “tanrı misafirlerini” ısınabilmeleri için ateşin yanına davet ederler. Baucis sert ve küçük divanın üzerine birkaç yastık koyar ve ısınması için ateşin üzerine su koyar, bu sırada da günün akşam yemeğini hazırlamaya koyulur.

Baucis “Sizleri burada görmekten çok mutluyuz. Pek fazla bir şeyimiz yok, Philemon’um ve ben varız. Fakat neyimiz var neyimiz yok dostlarımızla paylaşmaktan büyük mutluluk duyarız” der ve kocası Philemon da destekler nitelikte başını sallar. Sonunda, pek mütevazı akşam yemeği hazır olduğunda Baucis dolaptan çizik ve ufak tefek kırıkları olan tabak çanağı çıkarır ve sofraya dağıtır. Mutlu çift, misafirlerini rahat ettirmek için uğraşırlar ve değişen bir şey yokmuş gibi hep birlikte yemek yerler. Bir süre sonra Baucis ve Philemon küçük şarap fıçılarının o kadar almalarına rağmen dolu olduğunu fark ederler. Bir defa değil, birkaç defa dolup boşalmış kadar şarap içildiğini fark eden çift gelen misafirlerin de fakir birer tanrı misafiri olmadığını fark ederler. Fark eder etmez dizlerinin üzerine çöken ikili sofranın fakirliğinden oluşan utançtan dolayı iki tanrıdan özür dilemeye başlar. Bir süre sonra Philemon aniden ayağa kalkar ve tek kazlarını iki tanrıya daha makbul bir yemek olarak sunabilmek için yakalama girişiminde bulunur. Birkaç dakikalık kovalamacanın ardından kaz en sonunda Zeus’un kucağına gelir ve oraya oturur. Özür dilemeyi bırakmalarını isteyen Zeus ikiliyi karşılarına alır.

Zeus ve Hermes memnun kalıyor

Pek güler bir yüzle Zeus ve Hermes, fakir çifte “Elinizdekilerin azlığına rağmen bizleri rahat hissettirmek için çok uğraştınız ve fazlasıyla misafirperverdiniz. Yaptığınız her şey için teşekkür ederiz ve elbette ödüllendirilmeniz gerek. Fakat geri kalan tüm bu hoşgörüden uzak insanların cezalandırılması gerek” derler. Oldukça tedirgin olan çift iki tanrıyla beraber yüksekçe bir yere çıkarlar yukarı çıkıp aşağıya baktıklarında tüm kasabanın dümdüz olduğunu görürler. Görünürde hiçbir yapı yoktur, fakat kendi kulübeleri sapasağlam duruyordur. Çiftliklerine bakan çiftin dili tutulur. O eski küçük çiftlik evlerinin altın ve mermerden yapılma görkemli bir tapınağa dönüştüğünü kendi gözleriyle görürler. Akıllarında bin bir soru, ikili Zeus’a bakarlar ve Zeus gülerek fakir çifte dilek sunarlar. İkili aralarında geçen ufak bir kıkırdamadan sonra Zeus’a dileklerini sunarlar. İkilinin tek dileği beraber ölmektir. Beraber ölmelilerdir ki biri diğerinin yasını tutup acı çekmesin, onsuz yaşamak zorunda olmasın.

Mutlu bir son

Zeus ikilinin dileğini memnuniyetle yerine getirdikten sonra Olympos Dağı’na Hermes ile geri döner ve mutlu çifti tapınağa rahip yaparlar. Bir gün tapınağın dışında otururken Baucis, kocasının gözlerinin önünde solup gittiğini ve yere kök salmaya başladığını görür. Kendine de aynı şeyin olduğu gören Baucis, Philemon’un yanına gider ve ikili kalan kısacık zamanlarında birbirlerine hoşça kal derler. Yere kök salıp yüce birer ağaca dönüşen Baucis ve Philemon’un gövdeleri birbirine sarılıdır ve dalları da birbirlerine dolaşmış vaziyettedir.  Bu sayede ölümde bile ayrı olmayacaklardır.

 

O günden sonra Frigya’da yaşamaya gelen insanlar mutlu çiftin hikayesini dilden dile anlatırlar ve ağacın dallarına dileklerini asarlar.

 

Uzun fakat çok güzel bu hikâyeyi sizlere sunarken çok mutlu oldum ve çok eğlendim. Umarım siz de okurken bir o kadar eğlenirsiniz. Şimdilik görüşmek üzere!

Houle, Michelle M.  – Gods and Goddesses in Greek Mythology, 2001

Düşünceni Tek Emojiyle Anlat!
+1
0
+1
1
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
0 0 oylar
Yazımızı Değerlendir
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Sıralı yorumlar için geri bildirim
Tüm yorumları görüntülere
Bu yazılarımızı da beğenebilirsin

Yeryüzündeki İlk Cinayet: Habil ve Kabil

Onlar semavi dinlerin ve Sümer mitolojisinin ortak anlatılarından biri olan, yeryüzüne ilk doğan, yeryüzünde ilk ölen ve yeryüzünde sonsuzlukla lanetleneni konu alan ve temasının önemiyle bugün bile bilinen en eski kıssanın katili ve maktulü olan Habil ve Kabil’dir.

Yunan Mitolojisi Bölüm 5: Yaradılış

İçi boş dünyanın hükümdarları yönetebilecekleri bir şeyler yaratıyorlar. İlk Canlılar!

Sir Gawain and The Green Knight

Bir Şovalyelik Hikayesi Olan Sir Gawain and The Green Knight’ı Biliyor musunuz ?

Güzelliğin ve Lanetin Kenti: Babil

Semavi dinlerin lanetlediği, akabinde dillerin ortaya çıktığına inanılan, Mezopotamya’nın en güzel şehirlerinden, insanlık tarihinin gelişimine göz kırpan ve aynı zamanda lanetlenenler Babil.