Onlar semavi dinlerin ve Sümer mitolojisinin ortak anlatılarından biri olan, yeryüzüne ilk doğan, yeryüzünde ilk ölen ve yeryüzünde sonsuzlukla lanetleneni konu alan ve temasının önemiyle bugün bile bilinen en eski kıssanın katili ve maktulü olan Habil ve Kabil’dir.  

Habil ve Kabil’in hikayesi dinlerde ve mitolojilerde çok farklı versiyonlarda anlatılmıştır. Ancak yaygın olarak bilinen İslami gelenekteki halidir. Buna göre anlatı şu şekildedir: 

Habil ve Kabil Hz. Adem ve Hz. Havva’nın çocuklarındandır. Habil çobanlık yaparken, Kabil ise çiftçilikle uğraşıyordu. Tanrı, her iki kardeşin de kendisine birer kurban sunmalarını istedi. Habil, en sevdiği koyununu kurban olarak sunarken, Kabil ise tarlasından topladığı en kötü ürünleri sunmaya karar verdi.

Kur’an’da Habil ve Kabil hikayesine “Maide Suresi” içerisinde rastlanır. Burada direkt olarak Habil ve Kabil adı geçmez. Surede yer alan kısım şöyledir: “27, 28, 29. Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onların her ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de birininki kabul edilmiş, öbürününki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, kardeşine: “Seni öldüreceğim” dedi. O da: “Allah, ancak müttakilerden kabul buyurur, dedi. Yemin ederim ki, sen beni öldürmek için el kaldırırsan, ben seni öldürmek için sana el kaldırmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım. ” “Ben isterim ki sen, kendi günahınla beraber benim günahımı da yüklenesin de cehennemliklerden olasın. Zalimlerin cezası işte budur! ” [3, 62; 18, 13; 19, 34] {KM, Tekvin 4, 3-12; Makkabe 7, 11}”

Tanrı, Habil’in kurbanını kabul ederken, Kabil’in kurbanını kabul etmedi. Bu durum, Kabil’i öfkelendirerek kardeşine saldırmaya karar vermesine neden oldu. Kabil, Habil’i öldürdü ve ardından büyük bir pişmanlık duydu. Kabil’in bu pişmanlığına rağmen, Tanrı tarafından lanetlenerek yeryüzünde dolaşması cezasına çarptırıldı.

Bu hikaye, kardeşler arasındaki kıskançlık, öfke ve pişmanlık gibi insan doğasının önemli temalarını ele alır. Ayrıca, insanların Tanrı’ya sundukları kurbanların niteliği ve kabul edilip edilmeyeceği konusunda da bir mesaj verir.

Habil ve Kabil’in hikayesi, birçok din ve mitolojide benzer temalara sahiptir. Ancak, İslami gelenekteki versiyonu, bu konuları sade ve etkili bir şekilde anlatır ve insanların birbirlerine karşı şiddet kullanmalarının sonuçlarına vurgu yapar.

Habil ve Kabil’in hikayesi, hem İslami kaynaklarda hem de diğer dinlerde ve mitolojilerde farklı şekillerde işlenmiştir.

İslami literatürde, Habil ve Kabil’in hikayesi genellikle insanın yaratılışı, kardeş kıskançlığı ve öfke, adalet ve ceza gibi temaları işlemek için kullanılır.

Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi Semavi dinlerin yanı sıra, diğer birçok din ve mitolojide de Habil ve Kabil hikayesi anlatılır.

"Ben Kardeşimin Bekçisi Miyim?"

Yahudilikte, Habil ve Kabil’in hikayesi, Tora’da yer alır ve “Kain ve Habel” olarak adlandırılır. Tora’da, Kabil’in kardeşini öldürdükten sonra Tanrı’ya yakarışında yer alan “Ben kardeşimin bekçisi miyim?” sözleri, hikayenin en ünlü kısımlarından biridir.

Eski Ahit’te Kabil ve Habil’in hikayesi, Tekvin (Yaratılış) Kitabı’nın dördüncü bölümünde yer almaktadır. Kabil ve Habil, Adem ve Havva’nın oğullarıdır. Kabil tarım işleriyle uğraşırken, Habil ise sürü sahibidir. Bir gün, her ikisi de Tanrı’ya birer kurban sunarlar. Tanrı Habil’in kurbanını kabul ederken, Kabil’in kurbanını kabul etmez. Bunun üzerine, Kabil kıskançlık duyarak kardeşini öldürür.

Kabil’in bu suçu işlemesi sonrasında, Tanrı onunla konuşarak suçunu itiraf etmesini ister. Kabil ise suçunu kabul eder ve cezasını beklemeye başlar. Tanrı, Kabil’i toprak işçisi olarak mahkum eder ve artık toprağı ekip biçeceğini söyler. Ayrıca, Kabil’in yeryüzünde dolaşırken bir işaret taşıyacağı belirtilir.

Tekvin 4:8-16 arasındaki bölümler, Kabil ve Habil’in hikayesini anlatır. Bu anlatının en etkili kısımlarından biri ise 9. Ve 12. Bölüme kadar olan diyalogdur:

9.       Sonra Tanrı Kabil’e, “Kardeşin Habil nerede?” diye sordu.

10.   Kabil, “Bilmiyorum. Ben kardeşimin bekçisi miyim?” diye cevap verdi.

  1. Tanrı, “Ne yaptın? Kardeşinin kanı yeryüzünde bağırarak benim huzuruma çıktı. Artık toprak, kardeşinin kanını emdiği için sana karşı açık bir ağız açtı. Yeryüzünde dolaşırken artık seni yakalamasın diye sana bir işaret koydum.” dedi.
  2. “Toprak sana bir daha ürün vermez. Dolaşıp yeryüzünde sürünen biri olacaksın.” diye devam etti.

Bundan sonrasında Kabil, Tanrı’nın huzurundan ayrıldı ve yeryüzünde Nod şehrini kurdu. Eşinden doğan çocuğuna Hanok ismini verdi ve şehre de bu ismi koydu.

Hristiyanlıkta, Habil ve Kabil hikayesi, İncil’in Genesis kitabında (1. Kitap) yer almaktadır. İncil’deki bu hikaye, yaratılışın altıncı gününde, Adem ve Havva’nın çocukları Habil ve Kabil’in doğumuyla başlar. Kabil, toprağı işleyerek tarım yaparken, Habil ise koyunlarla uğraşıp onları güttü. Bir gün, Habil Tanrı’ya en iyi koyununu sunarken, Kabil de toprağın ürünlerinden en iyisini sunmaya karar verdi. Ancak Tanrı, Habil’in sunusunu kabul ederken, Kabil’in sunusunu kabul etmedi.

Bu durum Kabil’i çok öfkelendirdi ve kardeşini öldürdü. Tanrı da Kabil’i lanetleyerek, toprağı işlemesi nedeniyle toprağın bereket vermemesiyle cezalandırdı. Kabil’in cezası, aynı zamanda Tanrı’nın ona bir işaret vermesiyle alnına işaretlenmesiyle de belirtilir.

Hristiyan teolojide, Habil ve Kabil hikayesi, insanlık tarihinin ilk cinayeti olarak görülür ve insanın günahkâr doğasını açıklamak için kullanılır. Hristiyanlar, Kabil’in Tanrı’ya sunduğu kurbanın kabul edilmemesinin nedeni olarak, Kabil’in kalbindeki kötülük, kıskançlık ve öfkeye işaret ederler. Bu hikayenin, insanların Tanrı’ya itaat etmeleri ve kötülüğü reddetmeleri gerektiği konusunda bir mesaj verdiği düşünülür.

Hristiyanlıkta, Habil ve Kabil hikayesi ayrıca İsa Mesih’in ölümünün de bir öncüsü olarak görülür. Habil’in öldürülmesi, İsa Mesih’in ölümünü hatırlatır ve Tanrı’nın ölümünün ardından bile insanlığı kurtarmak için harekete geçebileceği fikrini güçlendirir.

Hristiyanlık, Yahudilik ve İslamiyet’te bu yaratılış anlatısı çok büyük benzerlikler içermektedir fakat sadece bu üç semavi dininde değil mitolojilerde de benzer durum söz konusudur.

Mitolojilerde ise, Habil ve Kabil hikayesi farklı versiyonlarda anlatılır. Örneğin, Antik Yunan mitolojisinde, İblis ve Abel olarak adlandırılan iki kardeş, Poseidon ve Apollon arasındaki bir anlaşmazlık sonucu ölümcül bir kavgaya tutuşurlar.

Habil ve Kabil’in hikayesi, tarihin ve edebiyatın farklı dönemlerinde de sık sık ele alınmıştır. Bu hikaye, insan doğasındaki çekişme, kıskançlık, öfke ve pişmanlık gibi temaları ele alması nedeniyle, hala günümüzde de etkili bir anlatı olarak kabul edilir.

Din ve Mitolojilerde İki Kardeşin Hikayesi

Habil ve Kabil hikayesi, farklı mitolojilerde farklı şekillerde anlatılmıştır. İşte, bazı mitolojilerdeki versiyonları:

  • Antik Yunan Mitolojisi: Yunan mitolojisinde, Habil ve Kabil’in hikayesi, İblis ve Abel olarak adlandırılmaktadır. İblis, Apollon’un kız kardeşi Delphi’yi kaçırır ve ona tecavüz eder. Apollon, İblis’i öldürür ve Delphi’yi Delphi Oraklığı’nın koruyucusu yapar. Abel ise, Poseidon’un koruyucusu olan Trakya’nın kralıdır. İblis ve Abel arasında bir anlaşmazlık çıkar ve Abel, İblis tarafından öldürülür. Apollon, İblis’i cezalandırmak için onu yeryüzünde dolaşmakla cezalandırır.
  • Türk Mitolojisi: Türk mitolojisinde, Habil ve Kabil’in hikayesi, Kardeşler Öyküsü olarak bilinir. Bu öykü, Oğuz Kağan Destanı’nın bir bölümünde anlatılır. Destana göre, Oğuz Han’ın iki oğlu vardır: Gün Han ve Ay Han. Gün Han, savaşçı bir liderdir, Ay Han ise barış yanlısıdır. Gün Han, Ay Han’ın koyunlarını çalar ve onu öldürür. Daha sonra pişmanlık duyar ve kardeşinin cesedini toprağa gömer. Ancak, Ay Han’ın ruhu öldürülmemiş ve Gün Han’a musallat olur. Gün Han, öldürdüğü kardeşinin ruhuyla mücadele ederken, onu barış ve uzlaşma yoluna çeker.
  • Mısır Mitolojisi: Mısır mitolojisinde, Habil ve Kabil’in hikayesi, Osiris ve Set olarak bilinir. Osiris, Mısır’ın tanrıları arasında en güçlüsüdür ve dünyayı barış ve uyumla yönetir. Ancak, Osiris’in kardeşi Set, onu kıskanır ve öldürür. Osiris’in eşi İsis, onu diriltir ve oğulları Horus’u dünyaya getirir. Horus, Set’le mücadele eder ve sonunda onu yener.
  • Sümer Mitolojisi: Sümer mitolojisinde, Habil ve Kabil’in hikayesi, Anu ve Enki olarak bilinir. Anu, gökyüzünün tanrısıdır ve Enki, suyun tanrısıdır. Enki, özgürlük ve adaleti savunurken, Anu, düzeni ve disiplini temsil eder. İkisi arasında bir anlaşmazlık çıkar ve Anu, Enki’yi öldürür. Ancak, Enki, daha sonra dirilir ve Anu ile mücadele eder.
  • İslam Dini: İslam dini, Habil ve Kabil’in hikayesini Kuran-ı Kerim’de anlatır. Kuran’a göre, Habil ve Kabil, Adem ve Havva’nın çocuklarıdır. Habil, Allah’a karşı saygılı ve sadık bir şekilde yaşarken, Kabil ise kötü huylu ve öfkeli bir kişidir. Bir gün, Habil ve Kabil, Allah’a kurban sunarlar. Allah, Habil’in kurbanını kabul ederken, Kabil’in kurbanını reddeder. Kabil, bu duruma öfkelenir ve Habil’i öldürür. Allah, Kabil’i cezalandırır ve onu yeryüzünde dolaşmakla mahkum eder.
  • Yahudi Dini: Yahudi dini, Habil ve Kabil’in hikayesini Tevrat’ta anlatır. Tevrat’a göre, Habil ve Kabil, Adem ve Havva’nın çocuklarıdır. Habil, çobanlık yaparken, Kabil, tarım yapmaktadır. Bir gün, Habil ve Kabil, Allah’a kurban sunarlar. Tanrı, Habil’in kurbanını kabul ederken, Kabil’in kurbanını reddeder. Kabil, bu duruma öfkelenir ve Habil’i öldürür. Tanrı, Kabil’i yeryüzünde dolaşmakla cezalandırır.
  • İran Mitolojisi: İran mitolojisinde, Habil ve Kabil’in hikayesi, Şahname Destanı’nda anlatılır. Destana göre, Habil ve Kabil, İran’ın eski krallarından Fereydun’un torunlarıdır. Habil, babasının tahtına çıkmak isteyen Kabil’e karşı çıkar ve onunla savaşır. Habil, savaşta Kabil’i yener ve onu esir alır. Ancak, Habil, Kabil’i affeder ve onu serbest bırakır.
  • Çin Mitolojisi: Çin mitolojisinde, Habil ve Kabil’in hikayesi, Yu Di ve Gong Gong olarak bilinir. Yu Di, gökyüzünün tanrısıdır ve Gong Gong, denizlerin tanrısıdır. İkisi arasında bir anlaşmazlık çıkar ve Gong Gong, Yu Di’yi öldürmek ister. Ancak, Yu Di, onu yener ve denizlerin kontrolünü ele geçirir.

Habil ve Kabil hikayesi, farklı mitolojilerde farklı anlatımlarla yer almıştır. Ancak, genellikle iki kardeş arasındaki anlaşmazlık, kıskançlık ve öfke gibi temaları içermektedir. Ayrıca, bu hikayelerde çeşitli tanrılar ve tanrıçalar da yer alır ve insanların kaderlerini etkileyen kararlar verirler.

Türk Mitolojisi’nde Habil ve Kabil

Türk mitolojisinde, Habil ve Kabil hikayesi doğrudan yaratılış hikayesi ile ilişkilendirilmez. Ancak, Türk mitolojisinde yaratılış hikayesi, dünya ve insanların yaratılışı ile ilgili farklı versiyonları içerir.

En yaygın olan yaratılış hikayelerinden biri, Oğuz Kağan Destanı’nda anlatılır. Buna göre, gök tanrısı Ülgen, gökteki 12 gök katında yaşayan gök tanrılarına dünyayı ve insanı yaratmaları için emir verir. İlk insanlar, Tanrı Dağında yaratılır ve önce bir çift olarak yeryüzüne gönderilirler. Bu insanların adı, Yer-Subaşı ve Gök-Subaşı olarak geçer. Ancak, Yer-Subaşı ve Gök-Subaşı, çekişmeye başlarlar ve ayrılırlar. Yer-Subaşı, dünya üzerindeki yaşamın kıymetini bilirken, Gök-Subaşı, gökyüzü ve Tanrısal güçlere olan hayranlığı nedeniyle dünyadan uzaklaşır.

Bu hikayede, Habil ve Kabil hikayesi ile benzer temalar yer almaktadır. İnsanlar arasındaki çekişme, ayrılık ve dünya ile gökyüzü arasındaki bağlantı gibi konuları içermektedir. Ancak, direkt olarak Habil ve Kabil hikayesi anlatılmamaktadır.

Yer-Subaşı ve Gök-Subaşı’nın çekişmesi, Oğuz Kağan Destanı’na göre şu şekilde anlatılır:

Bir gün, Yer-Subaşı, Gök-Subaşı’nın gökyüzüne bakarak hayranlıkla seyrettiğini görür. Gök-Subaşı, Yer-Subaşı’na “Sen dünyayı seviyorsun, ben de gökyüzünü seviyorum. Sen dünya üzerinde yaşamaya devam edebilirsin, ben de gökyüzünde yaşamaya devam edeceğim” der. Ancak, Yer-Subaşı’nın cevabı, Gök-Subaşı’nı kızdırır: “Sen gökyüzüne tapıyorsun, ancak gökyüzündeki yıldızların ve ayın bile asıl sahibi benim! Gökyüzü de dahil olmak üzere, bütün kainatın efendisi benim!”

Bu sözler üzerine, Gök-Subaşı öfkelenir ve Yer-Subaşı’na saldırmaya karar verir. Ancak, bu sırada göklerde bir yıldırım çakar ve Ülgen, gök tanrılarına seslenerek “Sizler dünya ve insanlar yaratmak için buradasınız, birbirinizle savaşarak zaman kaybetmeyin” der. Bu olayın ardından, Yer-Subaşı ve Gök-Subaşı barışırlar ve birbirlerine saygı duyarlar.

Yer-Subaşı ve Gök-Subaşı hikayesi, insanların ve doğanın uyum içinde yaşaması, insanların dünyaya ve diğer insanlara saygı duyması gerektiği konusunda bir mesaj vermektedir. Aynı zamanda, dünya ve gökyüzü arasındaki bağı vurgulamaktadır.

Altay kültüründe, Habil ve Kabil hikayesi farklı bir versiyonda anlatılmaktadır. Bu versiyonda, Habil ve Kabil yerine İye ve Ayı kardeşler hikayenin merkezindedir.

İye ve Ayı, Altay Dağları’nın yüksek tepelerinde yaşayan iki kardeştir. İye, avcılıkla uğraşırken Ayı ise tarım ve bahçecilik yapmaktadır. Bir gün, İye’nin avladığı bir geyiği kardeşiyle paylaşmak yerine yalnızca kendisi yemek istemesi sonucu, aralarında bir anlaşmazlık başlar.

İye, kardeşine “Sen sadece tarım yaparak kolay para kazanıyorsun. Oysa ben, her gün ormanlarda tehlikelerle karşılaşarak yaşamımı kazanıyorum” der. Ayı ise “Ben doğayla uyumlu bir hayat yaşıyorum ve insanlara gerekli olan besinleri üretiyorum. Sen ise sadece hayvanlara zarar veriyorsun” şeklinde karşılık verir.

İkili arasındaki anlaşmazlık giderek artar ve sonunda kavgaya dönüşür. İye, Ayı’yı öldürür ve kardeşinin cesedini bir nehrin üzerine bırakarak kaçar. Ancak, Ayı’nın cesedi nehirden geçen bir grup insan tarafından bulunur ve bu olayın ardından İye, adalet önüne çıkarılır ve cezalandırılır.

Altay kültüründeki İye ve Ayı hikayesi, insanların doğaya karşı sorumlu bir yaşam tarzı benimsemesi gerektiğini vurgulamaktadır. Aynı zamanda, kardeşler arasındaki anlaşmazlığın neden olduğu şiddetin sonuçlarının ciddiyetini anlatmaktadır. Bu hikaye, insanların doğayla uyum içinde yaşaması ve kardeşlik duygularını koruması gerektiğine dair bir mesaj vermektedir.

Son Bölüm

Kabil’in Habil’i öldürmesi, tarihin en büyük suçlarından biridir ve bu suçun cezası da ağır olmuştur. Kabil’e kardeşini öldürmesinin cezası olarak lanet etti ve yeryüzünde dolaşırken alnında bir işaret taşıması emredildi.

Bu damga, bazı kaynaklarda “Kabil işareti” olarak da bilinir ve Kabil’in kusurlu karakterini ve suçluluğunu simgeler. Bu damga, Kabil’in kendini başkalarından ayırt etmesine ve cezasını unutmamasına yardımcı olmak için verildi.

Ayrıca, bazı kaynaklarda Kabil’in ömür boyu bir gölge gibi yeryüzünde dolaşacağı ve hiçbir yere yerleşemeyeceği de belirtilir. Bu ceza, Kabil’in suçunun ağırlığını yansıtır ve onun yaşamının geri kalanını pişmanlıkla geçirmesini sağlamak için verilmiştir.

Bununla birlikte, bazı kaynaklarda Kabil’in yaptığı hatadan pişman olduğu ve Allah’a yalvararak affını dilediği belirtilir. Bazı inanışlara göre, Kabil sonunda tövbe etti ve Allah tarafından affedildi. Ancak, bazı inanışlara göre, Kabil ölümüne kadar yalnız ve pişman bir hayat yaşadı.

Habil ve Kabil kıssası insanın dünya üzerindeki var oluşunun ilk cinayetidir. Öyle ki, insanlık bugün dahi işlediği tüm günahların bedelini Kabil’e yükler. Birçok toplumunun inanışına göre bugün insanlar birbirlerini acımasızca öldürüyorsa, kardeş kardeşi kırıyorsa, şehirler yıkılıyorsa, ordular çarpışıyorsa bunun tek sebebinin yaratılışta kardeş kanı döküldüğünden dolayı olduğu inanışını savunuyorlar.

Aslında kıssanın günümüzde dahi en bilinen kıssalardan biri olmasını sağlayan olayın altında gizlenen durum Kabil’in “Ben kardeşimin bekçisi miyim?” sözü olabilir mi? Bu söz kardeşi olanlara tanıdık geldi mi? Çoğu zaman aile içerisinde veya gündelik yaşamda kullanılan bu ve buna benzer sözlerin çıkış noktasının bu kıssa olması tesadüf mü?

 

Ez cümle yeryüzündeki ilk cinayet ilk oğul Kabil’in ikinci oğul Habil’i öldürmesiyle gerçekleşmiştir. Böylece yeryüzündeki ilk kardeş katli meydana gelmiştir. Dolayısıyla insan, ilk günahı cennette ikinci günahı ise yeryüzünde işlemiştir. 

Düşünceni Tek Emojiyle Anlat!
+1
0
+1
6
+1
0
+1
0
+1
1
+1
0
+1
0
5 1 oyla
Yazımızı Değerlendir
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Sıralı yorumlar için geri bildirim
Tüm yorumları görüntülere
Bu yazılarımızı da beğenebilirsin

Dünya Tarihini Değiştiren Adam: Henry Tandey

Tek bir hata ile tarihin akışını değiştiren Henry Tandey kimdir?

Cristobal Rojas’ın “Izdırap” İsimli Tablosunu Anlamak

Ç:N: Misery, sözlük anlamıyla karşımıza “ızdırap” ve “sefalet” anlamlarıyla çıkıyor. Bu tablonun adını çevirirken hangi ifadeyi kullanacağım konusunda ikileme düşmüştüm çünkü tablonun hikayesini anladıkça bu iki kavramın aslında tabloyla öz olduğunu görebiliriz, ben ızdırap şeklinde söyledim fakat daha iyi önerilere açığım.

Neydi Ne Oldu?: Ünlü Fizikçi Hüseyin Yılmaz’ın Hikayesi

Denizli’de çobanlıktan Amerika’da bilim insanlığına uzanan bir hikaye. Sesli komut teknolojilerinin baş düşünürlerinden Hüseyin Yılmaz!