1918 - Birinci Dünya Savaşı'nın Sonu

Geriye dönüp baktığımızda, Türkiyeyi 100 yıl öncesine götüren bir yolculuğa başlıyoruz. 1918 yılı, Osmanlı İmparatorluğu’nun Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrıldığı yıl olarak hafızalara kazındı. İstanbul’da savaşın sona erdiği 30 Ekim 1918 tarihi, Türkiye için bir dönemin kapanışıydı.

Osmanlı İmparatorluğu, yıllar süren savaşın yorgunluğu ve iç sorunlarla başa çıkamaz hale gelmişti. İmparatorluğun toprakları işgal altındaydı ve halk açlık ve sefaletle boğuşuyordu. Bu zorlu dönemde, Mustafa Kemal Atatürk gibi cesur liderlerin ortaya çıkışı, bir ulusun uyanışının işaretlerini veriyordu.

1919 - Kurtuluş Savaşı'nın Doğuşu

“Geldikleri Gibi Giderler!”

İşgal kuvvetleri İstanbul’a girmiş, imparatorluk paramparça olmuş. Türkler Anadolu coğrafyasına hapsedilmek istenmiştir. Sevr maddelerine göre İngilizler asayiş bozuluyor gerekçesi ile istediği yere girebiliyordu fakat Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan devletler de aslında kaybedenler olduğunun farkındaydı. Bu ne demekti? Kaybeden devletlerin yıprandığı kadar, kazanan devletler de yıpranmıştı. Mustafa Kemal Paşa, olayları çok iyi analiz edebildiği için bu durumun farkındaydı. O yüzden İstanbul Boğazındaki gemileri gördüğünde “geldikleri gibi giderler!” demiştir. Bu cümle onları öyle böyle mahvedeceğiz, intikam alacağız vb duygulardan çok durumun farkında olarak kurulmuş bir cümle idi.

Atatürk, Samsun’a çıktıktan sonra yaşanan tüm sürece bakıldığında; “Geldikleri gibi giderler” cümlesi, Atatürk’ün ve Türk milletinin işgalcilere karşı gösterdiği kararlılık ve azmi özetleyen bir ifade olarak da atfedilebilir. Bu cümle, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi sürecindeki inancını ve kararlılığını yansıtırken, aynı zamanda bağımsızlık mücadelesinin başarılı bir şekilde sonuçlanacağına olan güveni de ifade eder. Bu cümle, Türk milletinin kaderini kendi ellerine alarak bağımsızlık mücadelesini sürdüreceğini ve işgalcileri ülkeden çıkaracaklarını simgeler. Bu inanç ve kararlılık, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini atmış ve ulusun bağımsızlığını kazanmasını sağlamıştır.

Savaşa Yeni Aktör

Orduları yıpranan İngiltere, Anadolu ufak ufak da olsa bir isyan olacağının farkında fakat diğer müttefiklerinden çekindiği ve kara ordularının da yıprandığı için Anadolu’yu işgal edecek farklı bir orduya ihtiyaç vardı. Zira ne Fransa’ya ne de İtalya’ya Anadolu’da toprak vermek istemiyordu nitekim buranın nihai hedefi ise Arap coğrafyasındaki petrollerini güvence altında tutmaktaydı. Fransa olası bir rakip olduğu ve İtalya da olası bir rakip olabileceği için herkesin üzerinde mutabık kalacağı bir ordu gerekti.

Bu noktada sahneye Megali İdea ideolojisiyle Yunan’lar çıkmıştı. Anadolu’yu işgal görevini seve seve üstlenirim demişti. İngiltere derhal tüm desteğini Yunanistan’a vermişti. Aslında anlaşmaya göre İzmir vilayeti İtalyaya kalacaktı fakat İngiliz Başbakanı Lord David Lloyd George bir oldu bitti ile Yunanistan’ın İzmir’e çıkmasına zemin hazırlamıştı. Fakat bu tavır ileride ateşlenecek olan Millî Mücadele’de İtalya’nın Ankara ile ılımlı ilişkiler kurmasına ve ufak çaplı da olsa Yunan’a karşı savaşmasına zemin hazırlayacaktı.

Yunanistan, İngiltere’nin desteğiyle Doğu Anadolu’ya ilerledi. Bu ilerleme, Sevr Antlaşması’nda öngörülen sınırları aşarak Türk topraklarını işgal etmeye başladı. Bu durum, Türk Kurtuluş Savaşı’nın daha fazla yayılmasına ve daha fazla direnişe yol açtı. Yunanistan’ın Türk topraklarını işgal etmesi ve Türk milletinin bağımsızlık mücadelesi başlatmasının ardından, Türk Kurtuluş Savaşı hızla yayıldı. Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki Türk ordusu, Yunan işgalini geri püskürtmek için büyük bir direniş gösterdi.

Türkiye’nin 100 yıl önceki yolculuğunun en önemli durağı, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatan Mustafa Kemal Atatürk’ün tarihi adımıydı. Atatürk, Samsun’da “Ben Samsun’a çıkmakla, bütün ümitlerimi bağladığım milletimi kurtarmak için yola çıkmış oldum.” diyerek Türk milletine ve bağımsızlık mücadelesine olan inancını dile getirdi.

Bu dönemde dünyadaki durumda Türklerin lehine dönmeye başlıyordu. Fransa, Suriye’deki petrol çıkarımlarını korumak için Türkiye’nin güney doğusunu elinde tutmayı hedefliyordu fakat onlar da yorulmuştu bu uzun süren savaştan. Aynı zamanda Almanların tekrar tepelerine binmeleri korkusunu taşıdıkları için Fransız Parlamentosu’na “Almanlar yeniden kapımıza dayandığı sırada biz neden Suriye gibi hiçbir işimize yaramayan yerlerde on binlerce asker besliyoruz?” diye eleştirilerde bulunuluyordu. Nitekim hem bu eleştiriler hem de Adana, Urfa, Antep ve Maraş’ta Millî Mücadele komutanlarının yönlendirmesiyle başarıyla örgütlenen halk sayesinde Fransa’nın direnci kırılmış ve 5 Ekim 1921’de Franklin-Bouillon Anlaşması’nın ardından gerçekleştirmişti. Bu anlaşma, Fransız işgal güçlerinin Türk Kurtuluş Savaşı’na son vererek Türk topraklarından çekilmesini öngörmüştür.  

Öte yandan Rusya’da rejim değişmiş artık Sovyetler Birliği başa gelmiştir. Ankara ile sıcak temasları olmuştur. Fakat Millî Mücadele’nin ilk zaferleri gelmeden önce yapılan silah ticareti aşırı ağır gerçekleşirken Yunanlara karşı kazanılan ilk zaferden sonra bu ticaret hızlanmıştır. Doğu sınırının çizilmesinde Ankara ile ters düşse de antlaşmayı onaylamıştır. İtalya ise kendine vaat edilen yerlerin Yunanistan’a verilmesine tepkili olduğu için Mili Mücadele’de Türklere karşı cephe almamıştır üstelik İtalya girmiş olduğu bölgelerde diğer işgalci devletlerin aksine imarlar, onarımlar yapmış, halkın okumasına, günlük hayatına müdahale etmemiş, Türk- Yunan savaşı İtalyan’ın işgal ettiği sınırlara doğru geri çekilen Türk askerlerini Yunanlara karşı korumuş onlarla ufak çapta çatışmalar yaşamıştır.

Bir dizi olaylar silsilesi sonucunda Türkler bu savaştan galip çıkmıştır.

Kurtuluş Savaşı, Türk milletinin varlığını sürdürme mücadelesinin simgesi haline gelmiştir. İzmir’in kurtuluşu, Sakarya Meydan Muharebesi ve sonunda 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı, bu zorlu dönemin zaferleridir.

1923 - Türkiye Cumhuriyeti'nin İlanı

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı, Türk milletinin tarih sahnesindeki yeni başlangıcını simgeliyordu. Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı olarak göreve başladı. Atatürk’ün liderliği ve vizyonu, Türkiye’nin hızla modernleşmesine ve ulusal bir kimlik kazanmasına yol açtı.

1924 - Laiklik ve Türk Medeni Kanunu

Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri sadece siyasi değişikliklerle atılmadı, aynı zamanda toplumsal ve kültürel dönüşümler de başladı. 1924’te kabul edilen Türk Medeni Kanunu, kadın hakları ve aile yapısı konularında önemli değişikliklere yol açtı. Laiklik ilkesi ise Türkiye’nin dini ve siyasi ayrımını güvence altına aldı.

1930'lar - Dil ve Alfabenin Yeniden Düzenlenmesi

Türkiye’nin 100 yıl önceki yolculuğu, dil ve alfabenin yeniden düzenlenmesiyle de öne çıktı. 1928’de kabul edilen yeni Türk alfabesi, Latin harflerine dayanıyordu. Bu değişiklik, eğitim sistemini modernleştirmeyi ve halkın eğitim seviyesini yükseltmeyi amaçlıyordu.

1930'lar - Sanayileşme ve Ekonomik Kalkınma

Türkiye, 1930’ların ortalarında sanayileşme ve ekonomik kalkınma sürecine girdi. Cumhuriyet dönemi, büyük altyapı projeleri, fabrikaların kurulması ve tarımın modernleştirilmesi gibi ekonomik dönüşümleri içeriyordu. Bu dönemde Türkiye’nin ekonomisi hızla büyüdü.

1940'lar - Demokratikleşme ve Çok Partili Sistem

Türkiye, 1946’da çok partili siyasi sisteme dönüş yaparak demokratikleşme yolunda önemli bir adım attı. Çok partili sistemin kabul edilmesi, siyasi çeşitliliği teşvik etti ve Türkiye’nin demokratik kurumları güçlendirdi.

1950'ler - Ekonomik Büyüme ve NATO Üyeliği

Türkiye, 1950’lerde ekonomik büyüme ve dış ilişkilerde önemli adımlar attı. 1952’de NATO’ya üye olan Türkiye, Batılı müttefikleriyle daha yakın ilişkiler kurdu. Aynı dönemde ekonomi ve sanayi alanında büyüme sürdü.

1960'lar - İkinci Demokratikleşme ve 27 Mayıs Darbesi

Türkiye’nin 100 yıl önceki yolculuğu, demokratikleşme ve darbelerin arasında devam etti. 1960 yılında gerçekleşen 27 Mayıs askeri darbesi, siyasi istikrarsızlığın bir sonucuydu. Ancak bu olayın ardından yeni bir anayasa ve seçimlerle ikinci demokratikleşme süreci başladı.

1970'ler - Ekonomik Zorluklar ve Siyasi Çalkantılar

1970’ler Türkiye için ekonomik zorluklar ve siyasi çalkantıların bir dönemi oldu. Petrol krizi ve artan işsizlik, ekonomik belirsizliği artırdı. Bu dönemdeki siyasi çatışmalar, ülkenin siyasi istikrarını tehdit etti.

1980 - Askeri Darbe ve Anayasa Değişiklikleri

12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleşen askeri darbe, Türkiye’nin yakın tarihinde önemli bir olaydı. Darbenin ardından yeni bir anayasa kabul edildi ve siyasi partiler kapatıldı. Ancak bu dönemde Türkiye’nin ekonomik açıdan düzenlenmesi ve terörle mücadele için önemli adımlar atıldı.

1980'ler - Demokratikleşme ve Ekonomik Reformlar

1980’lerin sonlarına doğru, Türkiye demokratikleşme sürecine devam etti. 1983 seçimleri sonucunda sivil hükümet yeniden iktidara geldi. Bu dönemde ekonomik reformlar ve serbest piyasa politikaları uygulandı, Türkiye’nin ekonomisi büyümeye devam etti.

1990'lar - Küresel ve Bölgesel İlişkiler

1990’lar, Türkiye’nin dış ilişkilerinde önemli gelişmelere sahne oldu. Körfez Savaşı’na katılım, Balkanlar’daki çatışmalara müdahale ve Avrupa Birliği’ne adaylık süreci, Türkiye’nin uluslararası arenada daha etkin bir rol oynamasını sağladı.

2000'ler - Ekonomik Büyüme ve AB Üyelik Müzakereleri

Türkiye, 2000’lerde ekonomik büyümeye devam etti. Bu dönemde AB üyelik müzakereleri başladı ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik perspektifi güç kazandı. Ancak iç siyasi çalkantılar ve terör sorunu, ülkenin karşılaştığı zorluklardan sadece birkaçıydı.

2010'lar - Suriye Krizi ve Terörle Mücadele

Türkiye’nin son yıllardaki tarihi yolculuğunda Suriye iç savaşı ve bölgedeki terör sorunları büyük bir etki yarattı. Türkiye, Suriye’den gelen mültecilere ev sahipliği yaparken terörle mücadelede kararlı bir duruş sergiledi.

2020'ler - Güçlü Liderlik ve Ekonomik Reformlar

Türkiye’nin 100. yılına yaklaşırken, ülke güçlü liderlik ve ekonomik reformlarla karşı karşıya. Ekonomik büyüme, altyapı projeleri ve inovasyon, Türkiye’nin geleceğine yönelik önemli umutlar vaat ediyor.

Türkiye’nin tarihi yolculuğu, bir milletin direnişi, değişimi ve dönüşümüne tanıklık ettiğimiz bir hikaye. 100 yıl önceki zorluklara rağmen, Türk milleti bağımsızlığına ve modernliğe doğru kararlı bir şekilde ilerlemeye devam etti. Türkiye, köklü tarihi ve geleceğe yönelik umutlarıyla bir 100. yıl dönümünü kutluyor.

Türkiye’nin 100. yılı, bir ulusun cesur ve onurlu yükselişinin hikayesi olarak hafızalarda kalacak. Geleceğe yönelik umutlarla dolu olan bu yolculuk, Türkiye’nin daha da büyüyerek ilerlemesine devam edecektir.

Herkafadanses ailesi olarak ülkemizin bu haklı ve gururlu gününde 100. Yaşımızı kutluyor ve Mustafa Kemal Paşa’nın açtığı yolda, gösterdiği hedefe durmadan koşan ilelebet payidar kalmasını tüm kalbimizle temenni ediyoruz.

Atatürk ve Dünyası, Kronik Kitap / İlber Ortaylı

Milli Mücadele, Kronik Kitap / Selim Erdoğan 

Milli Mücadele

 

Düşünceni Tek Emojiyle Anlat!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
2
5 2 oylar
Yazımızı Değerlendir
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Sıralı yorumlar için geri bildirim
Tüm yorumları görüntülere
Bu yazılarımızı da beğenebilirsin

Fransızca ’nın İngilizce Üzerindeki Etkisi: Bölüm 1

Günümüzde pek çok dünya dilini etkileyen İngilizce (English), geçmişte hangi dilin etkisi…

Dünden Bugüne Kız Kulesi Tarihi ve Mitleri

Bugün restorasyon ile gündeme gelen Kız Kulesi, bilinen tarihi ve hakkında anlatılan…

Baskın Olmayan Elinizi Kullanmak Sizi Daha Zeki Yapar Mı?

Bazı çalışmalar, iki el ile yazabilme becerisinin zeka gelişimine katkıda bulunduğunu söylerken, bazıları ise durumun böyle olmadığını söylüyor.

Dünya’nın Odaklandığı Çin Roketi: Long March 5

Beyaz Saray, kontrolden çıktığı düşünülen bir Çin roketinin enkazının ABD takvimiyle cumartesi günü Dünya’ya geri düşmesi beklendiğinden “uzay çalışmalarında sorumluluk” çağrısında bulundu.