Virajı döndükleri gibi, Griswell’in yolda kanlı, sırıtan bir ecel maskesi görebilecekleri düşüncesi kanını dondurmuştu, ama sadece yolun aşağısında çamların arasından hortlak gibi yükselen evi gördüler. Güçlü bir ürperti Griswell’i sarstı.
“Tanrım, ev şu karaçamlara karşı nasıl da uğursuz duruyor! En başta da, kırık basamakları çıkıp verandadan güvercinlerin havalandığını gördüğümüz anda da çok şeytani duruyordu-“
“Güvercinler mi?”
Buckner ona hızlı bir bakış attı.
“Güvercinleri mi gördünüz?”
“Evet, neden! Onlarcası verandada ki korkuluğa tünemiş vaziyetteydiler.”
Buckner ansızın şöyle demeden önce bir süre sessizlik içinde yürüdüler: “Bütün hayatım boyunca bu kasabada yaşadım. Şu yaşlı Blassenville’dan bin kere geçmişimdir, günün ve gecenin her saati hem de. Ama hiç çevresinde güvercin görmedim, hatta bu ormanda bile görmedim.”
“Onlarca vardı,” diye afallamış vaziyette tekrar etti Griswell.
“Sadece gün batımında korkuluk boyunca sürüsüyle tünemiş güvercinler gördüğüne yemin eden adamlar gördüm,” dedi Buckner yavaşça.
“Bir adam hariç zencilerin hepsi. Bir dilenci. Avluda ateş yakıyordu, o gece orada kamp yapmayı planlıyordu. Akşam gibi oradan geçtim ve bana güvercinleri söylemişti. Ertesi sabah oraya döndüm. Yaktığı ateşin külleri orada duruyordu, teneke kabı ve domuz etini kızarttığı tavası, battaniyeleri de orada yatmış gibi duruyordu. Bir daha onu gören olmadı. Bu on iki sene önceydi. Zenciler güvercinleri görebildiklerini söylüyorlar ancak gün doğumu ve gün batımı arası hiç biri bu yoldan geçmez. Güvercinlerin Blassenville ailesinin ruhunu taşıdığını ve güneş battığında cehennemden çıktıklarını söylerler. Zenciler batıdaki kızıl parıltının cehennemden geldiğini söylerler, çünkü cehennemin kapıları açılmış ve Blassenville sülalesi de fırlayıp çıkıyorlarmış.”
Ürpertiyle, “Blassenville ailesi kimdi?” diye sordu Griswell.
“Bütün bu toprakların sahipleriydiler. Fransız-İngiliz aile. Louisiana’nın topraklara katılmasından önce Batı Hint Adalarından gelmişler buraya. İç Savaş onları mahvetti, birçoğuna yaptığı gibi. Bazıları savaşta, çoğu da eceliyle yitip gittiler. 1890’dan beri malikânede kimse yaşamadı, ailenin son tohumu Bayan Elizabeth Blassenville bir gece eski evi veba bölgesiymiş gibi terk etti ve bir daha da asla dönmedi- bu senin araban mı?”
As they made the turn Griswell’s blood was ice at the thought of what they might see lumbering up the road with a bloody, grinning death-mask, but they saw only the house looming spectrally among the pines, down the road. A strong shudder shook Griswell.
“God, how evil that house looks, against those black pines! It looked sinister from the very first-when we went up the broken walk and saw those pigeons fly up from the porch-“
“Pigeons?”
Buckner cast him a quick glance.
“You saw the pigeons?”
“Why, yes! Scores of them perching on the porch railing.”
They strode on for a moment in silence, before Buckner said abruptly: “I’ve lived in this country all my life. I’ve passed the old Blassenville place a thousand times, I reckon, at all hours of the day and night. But I never saw a pigeon anywhere around it, or anywhere else in these woods.”
“There were scores of them,” repeated Griswell, bewildered.
“I’ve seen men who swore they’d seen a flock of pigeons perched along the balusters just at sundown,” said Buckner slowly.
“Negroes, all of them except one man. A tramp. He was buildin’ a fire in the yard, aimin’ to camp there that night. I passed along there about dark, and he told me about the pigeons. I came back by there the next mornin’. The ashes of his fire were there, and his tin cup, and skillet where he’d fried pork, and his blankets looked like they’d been slept in. Nobody ever saw him again. That was twelve years ago. The blacks say they can see the pigeons, but no black would pass along this road between sundown and sunup. They say the pigeons are the souls of the Blassenvilles, let out of hell at sunset. The Negroes say the red glare in the west is the light from hell, because then the gates of hell are open, and the Blassenvilles fly out.”
“Who were the Blassenvilles?” asked Griswell, shivering.
“They owned all this land here. French-English family. Came here from the West Indies before the Louisiana Purchase. The Civil War ruined them, like it did so many. Some were killed in the War; most of the others died out. Nobody’s lived in the Manor since 1890 when Miss Elizabeth Blassenville, the last of the line, fled from the old house one night like it was a plague spot, and never came back to it-this your auto?”