21.Yüzyılda özellikle Avrupa ülkelerinde Fransız Devrimi sonrasında monarşi ile yönetilen bir devlet bulmak zor, hatta imkansızdır Britanya haricinde. Britanya tarihi boyunca parlemento ve monarşi kavgaları sonucunda birçok kan dökülmüş, çok can verilmiştir. Ancak her şeye rağmen kraliyet ailesi varlığını parlemento ile beraber sürdürmektedir. Bu iki büyük baştan hangisi daha otoriter sorusu sorulduğunda, akla gelen ilk cevap tabi ‘Monarşi’ olmaktadır. Sonuçta ülkenin başında onları yöneten bir kral veya kraliçe bulunuyor. Ne kadar demokratik olmasa da kraliçe mutlak güçtür. Amerika gibi demokrat ülkelerin aksine Britanyada Kraliçe İkinci Elizabeth her sonbahar da parlemento açılışında konuşma yapar ve bu konuşmasında devletim şeklinde hitapta bulunur. Yani ön planda olan insanlar değil de daha çok kraliyetin kendisiymiş sonucu ortaya çıkar. Yönetimde ki rolüne bakarsak kraliçe devleti yönetmesi için istediği kişiyi görevlendirebilir, hatta Başbakanı belirlemesini kısıtlayacak herhangi bir engel dahi bulunmamaktadır. Yani tam anlamıyla ne derse o olur. Başbakan dahil devletin herhangi bir pozisyonuna istediği kişiyi bakan veya diğer herhangi bir ünvan ile atayabilir ve eğer o kişileri sonradan uygunsuz görür ve beğenmezse kovabilir, çünkü bu kişiler devlet erkanı değil daha çok kraliçenin hizmetkarlarıdır. Parlementoyu açmak, kapatmak; yeni yasa çıkarmak, birisini yargılamak ve yargılanan kişi eğer suçluysa hapse göndermek onun elinden gelmektedir. Ancak bunların hepsi hurafeden ve abartıdan ibarettir. Aslına bakarsak eğer Kraliçenin birisini bakan olarak ataması için o kişinin daha öncesinde “House of Commons” olarak isimlendirilen meclisten oy çoğunluğu ile geçmesi gerekir ve kraliçeye sadece onaylamak düşer. Bu durum aslında her alanda geçerlidir. Örneğin “House of Commons” (meclisin) başkan seçimini yaparken daha öncesinde Başbakanın önerdiği kişiyi seçmesi gerekir ve bugüne kadar hiçbir kral ve kraliçe başbakanın isteğini, pardon tavsiyesini reddetmemiştir. Parlemento açılışından yasa onayına kadar her şey ilk adım olarak meclisten geçer ve kraliçeye gönderilir, yani monarşiye sadece önüne gelen kağıdı imzalamak düşer. Bu sistem öyle bir hale gelmiştir ki artık otomatiktir. Hatta Kraliçe imza işleri ile meşgul olmasın diye kendisi yerine bu kağıtları imzalamak için birisi görevlendirilmiştir. Başta söylediğim parlementonun açılış konuşmasında dahi Kraliçe yaptığı konuşmayı hazırlamaz. Konuşma metni kendisi konuşma yapmadan önce başkaları -tabi ki meclis- tarafından hazırlanır ve bir kaç gün öncesinden kraliçeye teslim edilir. Eğer olurda kendisi bu konuşma içerisinde herhangi bir kısmı kesinlikle redderderse, o kısmın değişimi için bakanlara “rica” altını çizerek söylüyorum “RİCA” da bulunur ve bu da kraliçenin Britanyada anlatıldığı gibi bir gücünün olmadığını sadece simge halinde olduğunun kanıtıdır….
Düşünceni Tek Emojiyle Anlat!
+1
+1
+1
+1
+1
+1
+1
Abone ol
Giriş
0 Yorum