Herkese tekrardan merhaba! Serimize kaldığımız yerden devam ediyorum. Sizin okumadan, benim ise yazmadan önceki rutin aktivitemizi hatırlatmama gerek yoktur sanırım 😀
. Başlayalım bakalım. En son Chronus’un babasını bıçaklayıp öldürdüğünden bahsetmiştik sonra da kafayı yemişti. Chronus babasının kehaneti yüzünden deliye dönmüş bir şekilde günden güne daha da fazla korkuyor.
. Sonunda Rhea ilk çocuğunu dünyaya getiriyor. Fakat getirmez olaydı çünkü Chronus çocuk çıkar çıkmaz YUTUYOR! Evet babasından farklı olarak bu sefer annelerinin rahmine geri göndermiyor, Tartarus’a sürgün etmiyor, kolunu bacağını bağlayıp çarmıha germiyor, fiilen yutuyordu. Rhea şok olmuş ve korkmuş bir şekilde Chronus’a bakıyordu. Çünkü Chronus diğer 4 çocuğu da yarım döner gömer gibi gömüyordu. Rhea çocuklarını geri almak için yemin etmişti. Geçen bölümün sonunda tarihin tekerrür edeceğini söylemiştim. Buraya kadar bir okuyun derim. Olayları değiştirip değiştirip yazan ben değilim mit bu şekilde ilerliyor 😀
Rhea altıncı çocuğuna hamile olduğunu öğrenince Chronus’un gözlerinden uzak bir yerlere, bizim girit adası diye bildiğimiz “Island of Crete” adasına gidiyor. Fakat bundan önce çocuk diye büyükçe bir taş alıp sarmalayıp kocasına müjdeliyor ve duysanız şaşırırsınız, Chronus bunu da sorgusuz sualsiz yutuyor. Rhea bu çocuğun büyüyünce büyük bir tanrı olacağını biliyor ve bu yüzden böyle bir taktik uyguluyor. Yeni doğan çocuğunu gözlerden uzak bir yere Girit adasında bırakıyor. Her şey mucize velet için! Bu çocuk tahmin edeceğiniz gibi tanrıların tanrısı “Yüce Zeus” oluyor. Girit adasında bebek Zeus’u adadaki minik nymphler, su perileri büyütüyor.
. Zeus bir zaman sonra büyüyor ve Rhea Zeus’u Eve uşak diye getiriyor. Buraya kadar sıkıntı yok iyi hoş. Bir gün Zeus Chronus’a bir kadeh “ilaçlı” şarap getiriyor. Gazoza ilaç katmaktan daha etkili ve profesyonelce. Chronus bir çırpıda şarabı bitiriyor ve bir süre sonra karnında guruldamalar, hazımsızlık falan vesaire bir şeyler oluyor ve taş da dahil tüm çocukları kusuyor. “Yeniden doğan” bu çocuklar büyümüş ve yetişkin şekilde geliyorlar ve taş ta öyle işte sarmalanmış bir şekilde çıkıyor. Zeus’un bu 5 kardeşi Poseidon, Hades, Hera, Demeter ve Hestia oluyor.
. Sonunda birbirlerini günışığında gören kardeşler buna çok seviniyorlar. Sonrasında bu tür bir belaya tekrardan müdahil olmamak için bir şeyler yapmaları gerektiğini düşünüyorlar ve bu yüzden Olimpos Dağına kaçıyorlar. Bu yüzden de bu tanrılara “Olympians”, yani “Olimposlular”deniyor. Olimposlu tanrılar çabucak babalarına ve diğer titanlara karşı savaş açıyorlar, çünkü Dünya’yı babalarının yerine yönetmek istiyorlar. Aslında tek sebep bu değildir. Birinci sebep evet dünyayı yönetmek istemeleri. İkincisi ise yukarıda da dediğim gibi babalarının tekrardan başlarına bela olmaması.
. Savaş başlangıcında Titanların bu savaşı kazanacağı kesin görünüyordu. Fakat Prometheus, Epimetheus ve diğer titanların birkaç çocuğu tanrıların tarafına geçince işler tamamen değişti. Prometheus, isminin de anlamı gibi, Olimposluların açık arayla bu savaşı kazanacaklarını öngörüyor bu yüzden Titanlar’ın safından ayrılıp Olimpos’luların safına geçiyorlar.
. Cyclopslar ve elli kafalı yaratıklar da Olimposluların tarafında savaşa katılıyorlar. Çünkü Titanlara yakın hissetmiyorlar. Cyclopslar Tanrıların safında olduğundan Zeus, Cyclopslardan silah yapmalarını istiyor. Bunun üzerine Cyclopslar her bir tanrı için ayrı ve özel bir silah yapıyorlar. Zeus için özel bir yıldırım, Poseidon için üç başlı bir mızrak, Hadese ise kendini görünmez yapabilecek bir Başlık yapıyorlar. Ve savaş başlıyor…
. Sizleri çok sıkmamak için kısa tutuyorum ve parça parça anlatıyorum. Bu yazıyı da burada bitiriyorum ki devamını daha rahat anlatabileyim. Şimdilik görüşmek üzere…
-Tenebris
Seriyi Hermes edasıyla takip ediyorum… Olaylardan uzak ama olmazsa olmaz.
Sizin de hikayeniz gelecek sayın Hermes sadece beklemede kalın ve seriyi takip edin 😀