into the wild

Dilimize “Özgürlük Yolu” olarak çevrilen film, kendisi bir büyüme hikâyesi olur. Filmde de bunu başlıklar halinde görmekteyiz. Küçük bir canlının doğumu gibi Chris’in zihnine doğan dayanılmaz var olma acısı. Dayanılmaz ama bir o kadar da naif.

 Bu acıya sebep olan şey ailesinin bitmeyen ıstırabı mı yoksa sadece yerleşmiş ve uslanmış dünyanın ağırlığı mı, film boyunca sorduğum sorulardır. Fakat film ilerledikçe ve Chris’in anılarıyla olan sohbetini gördükçe cevabımı almış oldum. Kendi deyimiyle kaçtığı medeniyet tarafından zehirlenmemek için kendi özgürlüğünün her zerresini tadabileceği bir yolculuğa çıkar. Biriktirdiği paranın büyük bir bölümünü hayır kuruluşlarına bağışlar ve yola çıkar. Bu gereksiz ve gürültülü düzenden kurtulmak ister. Ne bir teknolojik alet ne de evcil hayvan, kendini keşfediş öyküsüdür bu. Yeni insanlar tanır, olduğu yerin ve zamanın tadına varır.

Hepimizin en büyük problemidir, olduğu anın ve kişinin tadını çıkaramamak, sürekli dayanılmaz bir düzen sancısının içinde kıvranıp durmak ve bu döngünün içinde tükenmek. Belki biraz olsun sevilebilmek ve iyileşebilmek için aramak, her taşın altına bakmak bulduğun anda ise ondan geriye tek bir şey kalmayana dek tüketmek.

Chris bu sancının tam ortasındaydı ve döngünün içinde bir şeyler aramaktansa önce kendini keşfetmeyi mutluluğunu aramayı seçti. Şehre inmek zorunda kaldığı zaman bile böyle bir düzenin parçası olamayacağını anlıyoruz. Büyük bir huzursuzluk eşliğinde kelimenin tam anlamıyla kaçarcasına bu şekilde yaşamayı reddediyor ve tekrar yola çıkıyor. Bu esnada ailesinin de onu ararken ve bir şeyler beklerken büyük bir acıya sürüklendiğini görüyoruz. Annesinin gün geçtikçe artan ağrısı sanrılara dönüşüyor. Kardeşi de sürekli neden onu bıraktığını sorguluyor aralarındaki ilişkiye dair umutlarını canlı tutmaya çalışıyor.

 

into

 Chris’ in son yolculuğu Alaska’da yalnızlık içinde sonuçlanıyor. Bu yolculuğa kendi içindekileri keşfetmek ve mutluluğunu bulabilmek için çıktı ve dolayısıyla yanına arkadaşlık edecek hiçbir varlığı da almadı ve yalnızlığıyla birlikte uçsuz bucaksız Alaska’da hapsoldu. Yalnızlığı seçmesi anlaşılır bir durum, insan her zaman ve her şekilde yanındaki varlıkla olan iletişiminden emin olmayabilir ve bu da kendi sürecini tıkayabilir. Ama kendine karşı yalan söyleyemezsin söylesen bile ruhun bu zehri yutmaz, yutamaz.

 Filmin son sahnelerine doğru ailenin sancılarının dayanılmaz hale geldiğini görüyoruz. Fakat bir sahne var ki bu acının gerçek tarifi, baba karakterini canlandıran William Hurt’ ün oyunculuğuyla ortaya çıkıyor.

Evden uzaklaşıyor ve uzaklaşırken de arkasına dönüp baktığını ve kimsenin onu izlemediğinden emin olmaya çalıştığını görüyoruz fakat sanki yürüdükçe ağırlaşıyor ve bacaklarındaki gücü yitirip yere yığılıyor. Sanırım o sahnedeki düşüşü en iyi anlatan sözcük bu “yığılmak”. Elleriyle pantolonunu çekerken acısının vücudundan çıktığını izliyoruz.

 Bu esnada yalnızlığıyla kapana kısılan Chris zorlu ve acımasız Alaska kışında yiyecek bir şey bulmaya çalışıyor ve zehirli bir bitki seçiyor.

Ve burada da bizimle paylaştığı bir mesajı var. Hepimizin düşünmesi gereken bir mesaj, “Ne kadar mutlu olursanız olun, mutluluk sadece paylaşıldığı zaman gerçektir.”

 

   Film boyunca kullanılan müzikler, manzaralar ve oyunculuklar bu hikâyeyi en etkili şekilde aktarmış, bu hikâyenin gerçekten de yaşanılmış olduğunu öğrendiğimde benim için anlamı daha çok arttı özellikle son replik zihnimde bir şekil aldı. 

 

alex

Mutluluk sadece paylaşınca gerçektir.

Alex Supertrump

Düşünceni Tek Emojiyle Anlat!
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
Bu yazılarımızı da beğenebilirsin

Kefernahum (Capernaum) Film Analizi

“Neden buradasın biliyor musun?” “Evet.” “Neden?” “Anne ve babamdan şikayetçiyim.” “Anne ve babandan niçin şikayetçisin?” “Beni dünyaya getirdikleri için.”

The Glass Harmonica (1968)

Andrei Khrazhanovsky’nin 1968 yapımlı distopik ama umut arayışında olan animasyon filmi.

Transylvania (2006)

“Kalbim buruk, şanslılara, mutlu yaşayanlara kıskanarak bakıyorum. Birkaç çalı çırpı verin de yakalım dünyayı.”

Coraline (2009)

2009 yılında gösterime giren stop-motion animasyon yapım, Caroline. Büyülü ve tüyler ürperten bir dünya tasviri…