Blanche Monnier, en trajik hayatlardan birini yaşamış çok güzel bir kızdı. 1 Mart 1849’da Fransa’nın Poitiers kentinde, o zamanlar harika olduğu düşünülen bir ailede dünyaya geldi. Güzelliği, fiziği ve iyi mizacı çok dikkat çekiyordu ve en önemlisi evlilik için birçok potansiyel talibi vardı. Ailesi aristokrattı ve söz konusu kızlarının evlenmesi olduğunda pek isteksizlerdi.

Gençliğinin zirvesindeyken çok sayıda mektup alıyordu ve yüksek sosyete kesimden de birçok talibi vardı. Ancak Blanche, kendisinden yaşça büyük olan bir avukat ile evlenmek istiyordu. Annesi onun çulsuz bir avukatla evlenemeyeceği düşüncesindeydi ve bu durum onu çok sinirlendiriyordu. Blanche annesinin kararına karşı çıktı. O günden itibaren de Paris’te ortalıktan kayboldu. Acaba gerçekten de kaybolmuş muydu?

Louise Monnier kızını küçük ve karanlık bir odaya kilitledi. Güneş ışığı girmesin diye, daha da önemlisi kimse onu göremesin diye pencereleri tahtalarla kapattı. Bu, Blanche’i ebeveynleri, erkek kardeşi ve evdeki hizmetçiler dışında tüm dünyadan soyutladı. Odasında yataktan kalkmasına ve hiçbir türlü temel ihtiyacını görmesine izin verilmedi. Yaşamının yarısı, yemeğini yediği ve tuvaletini yaptığı yer olan yatağında geçti.

Annesi ve erkek kardeşi, Blanche’in ortadan kayboluşunun yasını tutuyormuş gibi davranarak hayatlarına devam ettiler. Arkadaşlarından hiçbiri onun nereye kaybolduğunu bilmiyordu ve evlenmek istediği avukat da 1885 yılında hiç beklenmedik bir anda öldü.

23 Mart 1901’de Paris Başsavcısı, Paris’te iyi bilinen bir ailenin kapalı kapıların ardında bir şeyleri sakladığına dair isimsiz bir mektup aldı. Mektubun yazarı hâlâ bilinmiyor, ancak tarihçiler bunun hizmetkârlardan biri olduğu düşüncesinde.

Mösyö Başsavcı, size son derece ciddi bir olayı bildirmekten onur duyuyorum. Madam Monnier’in evinde kilitli, aç bırakılmış ve son yirmi beş yıldır çürümüş bir çöplükte yaşayan bir kız kurusundan bahsediyorum. Kısacası, kendi pisliğinde yaşayan bir kız kurusundan…

Monnier ailesi, Paris topluluğunda son derece saygın bir aileydi, ki bu durum polisleri mektupta ortaya atılan iddialar konusunda isteksiz kılıyordu. Ancak buna rağmen Monnier mülkünü araştırmaya gittiler. İlk bakışta mülk temiz görünüyordu, ta ki odaların birinden gelen iğrenç koku fark edilene kadar. İğrenç kokunun geldiği odaya ulaştıktan sonra polisler, asma kilit paslı göründüğü için odanın yıllarca kilitli kaldığını fark ettiler. Asma kilidi kırıp o korku dolu odaya girdiler.

Blanche’in durumunu bir polis şöyle açıkladı: Zavallı kadın çürümüş bir yatağın üzerinde tamamen çıplak yatıyor, ve son derece yetersiz beslenmiş görünüyordu. Etrafında dışkı ve yiyecek parçalarından bir kabuk oluşmuştu. Ayrıca Matmazel Monnier’in yatağında dolaşan böcekleri de gördük. Odanın içerisinde o kadar dayanılmaz bir koku vardı ki soruşturmamıza daha fazla devam etmemiz imkânsızdı.

Oda o kadar karanlıktı ki yetkililer pencerelerdeki barikatları söktüler. Blanche 25 yıl sonra ilk kez güneş ışığı gördü. Yetkililere, 25 yıl boyunca zincirlenmiş bir şekilde yaşadığını ve kendisine sadece hayatta kalmasına yetecek kadar yiyecek verildiğini söyledi. Sağlık durumu o kadar kötüydü ki, sadece 25 kilogram ağırlığındaydı ve kendi ayakları üzerinde duracak gücü yoktu. Hastaneye kaldırıldıktan sonra temiz havayı içine çekmenin ne kadar harika olduğunu söyledi. Doktorlar, uzun yıllar boyunca hareket etmeden böylesine korkunç bir durumda hayatta kalmasının ne kadar inanılmaz olduğunu belirttiler.

Louise Monnier tutuklandı, tutuklandıktan kısa bir süre sonra hastalandı. Evinin önünde toplanan öfkeli kalabalığı gördükten 15 gün sonra öldü. Blanche’in erkek kardeşi Marcel Monnier, annesinin bu suçtan sorumlu olduğunu söyleyerek kendini savunmaya çalıştı. Sunulan kanıtlara rağmen Marcel, Blanche’e kötü muamele edilmesinde ve bir odaya hapsedilmesinde rol oynadığı gerekçesiyle 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak sonrasında zihinsel engelli kabul edilerek temyiz kararıyla serbest bırakıldı.

Artık Blanche özgür olsa da, hayat onun için kolay olmadı. 25 yıl süren bu esaretten dolayı Blanche; koprofili, teşhircilik ve şizofreni gibi ciddi psikolojik ve sağlık sorunlarıyla karşılaştı. Tüm bu rahatsızlıklardan dolayı bir psikiyatri hastanesine gönderildi, 1913 yılında da aynı hastanede hayata gözlerini yumdu.

1930 yılında André Gide, kişilerin ismi dışında birkaç şeyi değiştirerek bu olay hakkında “La Séquestrée de Poitiers” adında bir kitap yayımladı. Hervé Guibert‘e göre bu kitap Michel Foucault üzerinde büyük bir etkiye sahip olmuştur.

Kaynaklar: Wikipedia, Medium, The Vintage News

Düşünceni Tek Emojiyle Anlat!
+1
4
+1
1
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
0 0 oylar
Yazımızı Değerlendir
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Sıralı yorumlar için geri bildirim
Tüm yorumları görüntülere
Bu yazılarımızı da beğenebilirsin

Tarihin Akışını Tamamen Değiştiren Üç Hata

Tarihin akışını değiştirmiş bu hataları hiç merak ettiniz mi?

Opeth Still Life Konsept Album İncelemesi

Konsept albüm hakkında yazmak istiyorum çünkü bu albümlerin hikayelerini bilmeniz lazım.

“As An Inability To Speak: Broca’s Aphasia & Wernicke’s Aphasia”

What is Aphasia?  Aphasia, which means the inability to speak in Greek,…