ZUVAMBİLERİN ÇAĞRISI
Güvercinler uçuştuktan sonra iki adam da kaskatı vaziyette birkaç dakika oturdu.
Buckner, “Pekala, sonunda onları görmüş oldum,” diye mırıldandı.
“Belkide sadece lanetlenmiş olanlar onları görüyordur,” diye fısıldadı Griswell. “O berduş da onları gördü-“
“Eh, göreceğiz,” diye sakin bir Güneyli gibi arabadan indi fakat Griswell onu bilinçsizce kınındaki silahını öne doğru çektiğini fark etti.
Meşe kapı kırık menteşeleri üstünde çökmüş vaziyetteydi. Adımları, tuğlaları harap olmuş duvarlarda yankılandı. Kör pencereler gün batımının kızıllığını yansıtıyordu. Geniş salona girdiklerinde Griswell, salonun zemininden başlayıp odaya kadar giden ve ölü adama doğru çizilmiş bir dizi siyah izler gördü.
Buckner arabadan battaniye getirmişti. Onları şöminenin önüne serdi.
“Kapının yanına yatacağım,” dedi. “Sen, geçen gece yattığın yere yatacaksın.”
“Şöminede ateş yakalım mı?” diye sordu Griswell, alacakaranlık yitip gittiğinde ormanı örtecek olan karanlığın hayali ödünü koparıyordu.
“Hayır. Sende de el feneri var, bende de. Karanlıkta uzanıp neler olacağını göreceğiz. Sana verdiğim silahı kullanabilir misin?”
“Sanırım. Daha önce hiç revolver ile ateş etmedim ama nasıl yapılır biliyorum.”
“Mümkünse ateş etmeyi bana bırak.” Şerif bağdaş kurup battaniyesine oturdu ve mavi Colt’unun silindirini boşaltıp yerleştirmeden önce her bir fişeği keskin bir gözle dikkatlice inceledi.
Griswell gergin bir şekilde bir ileri bir geri dolandı, istemeye istemeye tıpkı bir paragözün altınını çekinerek vermesi gibi ışığın yavaşça sönmesini diledi. Bir eliyle şömineye yaslandı, tozla kaplanmış küllere baktı. Bu külleri oluşturan ateş, kırk yıldan fazla bir süre önce, Elizabeth Blassenville tarafından yakılmış olmalı. Bu fikir ziyadesiyle iç karartıcıydı. Aylak aylak külleri ayağının ucuyla karıştırdı. Kömürleşmiş artıkların arasından bir şey ortaya çıktı, bir avuç kağıt, lekelenmiş ve sararmış. Yine aylak aylak eğildi ve küllerin arasından çıkardı. Sert karton sırtlı bir not defteriydi bu.
Işıl ışıl parlayan silahın namlusundan gözlerini kısarak ” Ne buldun?” diye sordu Buckner.
“Eski bir not defterinden başka bir şey değil. Günlüğe benziyor. Sayfaları yazılarla kaplı ama mürekkep çok solmuş ve kağıt öylesine bir çürüme safhasına gelmiş ki çok fazla yorum yapamıyorum. Yanmadan şöminenin içine nasıl girmiş olabilir?”
“Ateş söndükten çok sonra atılmıştır.” diye tahmin yürüttü Buckner. “Muhtemelen burada eşyaları çalan biri tarafından bulundu ve şöminenin içine atıldı. Yüksek ihtimal, okuma bilmeyen biri.”
Griswell, sayfaların arasında ki ufalanan yaprakları umursamaz bir şekilde silkeledi, gözlerini kısarak solan ışığın altında sararmış karmaşık el yazısına baktı. Sonra kaskatı kesildi.
“İşte okunaklı bir giriş! Dinle!” Ve okumaya başladı:
“Bu evde benden başka birinin daha olduğunu biliyorum. Gün battığında ve çamlar karanlığa boyandığında geceleri etrafta dolaşan birini duyabiliyorum. Çoğu zaman geceleri kapımı yokladığını duyuyorum. Kim o? Kız kardeşlerimden birisi mi? Celia Teyze mi? Eğer bunlardan birisiyse, neden evden böyle kurnazca aşırıyor? Neden kapımı büyük bir gayretle çekiştiriyor ve ben seslenince kaçıp gidiyor? Kapımı açıp karşısına çıkmalı mıyım? Hayır, hayır! Cesaret edemem! Korkuyorum. Tanrım, ne yapacağım! Burada kalacak cesaretim yok- ama nereye giderim?”
“Aman yarabbi!” dedi aniden Buckner. “Bu Elizabeth Blassenville’ın günlüğü olmalı! Devam et!”
Griswell, “Sayfaların geri kalanını çıkaramıyorum,” dedi. “Ama birkaç sayfa sonra bazı satırları çıkarabilirim.” Ve okudu:
“Celia Teyze ortadan kaybolunca neden bütün zenciler kaçtı? Kız kardeşlerim öldü. Öldüler, biliyorum. Dehşet bir biçimde, korku ve ıstırap içinde ölmüşler gibi hissediyorum. Ama neden? Neden? Eğer biri Celia Teyze’yi öldürdüyse, o kişi zavallı kız kardeşlerimi niye öldürsün? Zencilere karşı daima nazikdiler. Joan–“
Durakladı, beyhude kaşlarını çattı.
“Sayfanın bir parçası koparılmış. İşte, başka bir tarih altında, başka bir giriş- en azından bunun bir tarih olduğunu kanısındayım, emin olamıyorum.
“‘- bunak zencinin ima ettiği korkunç şey mi? Jacob Blount ve Joan’ın adından bahsetmiş ama açıkça bahsetmemiş; belki de korkmuştur- ‘ Bu kısım okunaklı değil; sonra: ‘Hayır, hayır! Nasıl olabilir? Öldü mü gitti mi? Fakat o Batı Hint Adalar’da doğup büyüdü ve geçmişte bıraktığı ipuçlarından kendini vudunun gizemlerine daldırdığını biliyorum. Onların korkunç törenlerinden birinde dans ettiğini bile düşünüyorum- nasıl böyle bir canavar olabildi? Ve bu- bu korku. Tanrım, böyle şeyler gerçek olabilir mi? Ne düşüneceğimi bilmiyorum. Eğer geceleri evde dolanan, kapımı yoklayan, tatlı tatlı ama garip bir biçimde ıslık çalan o ise- hayır, hayır, deliriyor olmalıyım. Eğer burada tek başıma kalırsam kız kardeşlerimin ki gibi korkunç bir ölüm gelecek. Buna eminim.”
Sayfalarda ki bağımsız tarihler başladığı gibi aniden sona erdi. Griswell bölük pörçük olmuş olan defteri anlamlandırmaya o kadar dalmıştı ki karanlığın üzerlerine çöktüğünü ve Buckner’ın elektrikli el fenerini okuyabilmesi için başında tuttuğundan bir haberdi. Günlüğün etkisinden çıkıp başını kaldırınca hızlıca karanlık koridorda etrafına bakındı ve başladı.
“Bundan ne anlam çıkarıyorsun?”
THE CALL OF ZUVEMBIE
Both men sat rigid for a few moments after the pigeons had flown.
“Well, I’ve seen them at last,” muttered Buckner.
“Only the doomed see them perhaps,” whispered Griswell. “That tramp saw them-“
“Well, we’ll see,” returned the Southerner tranquilly, as he climbed out of the car, but Griswell noticed him unconsciously hitch forward his scabbarded gun.
The oaken door sagged on broken hinges. Their feet echoed on the broken brick walk. The blind windows reflected the sunset in sheets of flame. As they came into the broad hall Griswell saw the string of black marks that ran across the floor and into the chamber, marking the path of a dead man.
Buckner had brought blankets out of the automobile. He spread them before the fireplace.
“I’ll lie next to the door,” he said. “You lie where you did last night.”
“Shall we light a fire in the grate?” asked Griswell, dreading the thought of the blackness that would cloak the woods when the brief twilight had died.
“No. You’ve got a flashlight and so have I. We’ll lie here in the dark and see what happens. Can you use that gun I gave you?”
“I suppose so. I never fired a revolver, but I know how it’s done.”
“Well, leave the shootin’ to me, if possible.” The sheriff seated himself cross-legged on his blankets and emptied the cylinder of his big blue Colt, inspecting each cartridge with a critical eye before he replaced it.
Griswell prowled nervously back and forth, begrudging the slow fading of the light as a miser begrudges the waning of his gold. He leaned with one hand against the mantelpiece, staring down into the dust-covered ashes. The fire that produced those ashes must have been built by Elizabeth Blassenville, more than forty years before. The thought was depressing. Idly he stirred the dusty ashes with his toe. Something came to view among the charred debris-a bit of paper, stained and yellowed. Still idly he bent and drew it out of the ashes. It was a note-book with moldering cardboard backs.
“What have you found?” asked Buckner, squinting down the gleaming barrel of his gun.
“Nothing but an old note-book. Looks like a diary. The pages are covered with writing-but the ink is so faded, and the paper is in such a state of decay that I can’t tell much about it. How do you suppose it came in the fireplace, without being burned up?”
“Thrown in long after the fire was out,” surmised Buckner. “Probably found and tossed in the fireplace by somebody who was in here stealin’ furniture. Likely somebody who couldn’t read.”
Griswell fluttered the crumbling leaves listlessly, straining his eyes in the fading light over the yellowed scrawls. Then he stiffened.
“Here’s an entry that’s legible! Listen!” He read:
“‘I know someone is in the house besides myself. I can hear someone prowling about at night when the sun has set and the pines are black outside. Often in the night I hear it fumbling at my door. Who is it? Is it one of my sisters? Is it Aunt Celia? If it is either of these, why does she steal so subtly about the house? Why does she tug at my door, and glide away when I call to her? Shall I open the door and go out to her? No, no! I dare not! I am afraid. Oh God, what shall I do? I dare not stay here-but where am I to go?'”
“By God!” ejaculated Buckner. “That must be Elizabeth Blassenville’s diary! Go on!”
“I can’t make out the rest of the page,” answered Griswell. “But a few pages further on I can make out some lines.” He read:
“‘Why did the Negroes all run away when Aunt Celia disappeared? My sisters are dead. I know they are dead. I seem to sense that they died horribly, in fear and agony. But why? Why? If someone murdered Aunt Celia, why should that person murder my poor sisters? They were always kind to the black people. Joan-‘”
He paused, scowling futilely.
“A piece of the page is torn out. Here’s another entry under another date-at least I judge it’s a date; I can’t make it out for sure.
“‘-the awful thing that the old Negress hinted at? She named Jacob Blount, and Joan, but she would not speak plainly; perhaps she feared to-‘ Part of it gone here; then: ‘No, no! How can it be? She is dead-or gone away. Yet-she was born and raised in the West Indies, and from hints she let fall in the past, I know she delved into the mysteries of the voodoo. I believe she even danced in one of their horrible ceremonies-how could she have been such a beast? And this-this horror. God, can such things be? I know not what to think. If it is she who roams the house at night, who fumbles at my door, who whistles so weirdly and sweetly-no, no, I must be going mad. If I stay here alone I shall die as hideously as my sisters must have died. Of that I am convinced.'”
The incoherent chronicle ended as abruptly as it had begun. Griswell was so engrossed in deciphering the scraps that he was not aware that darkness had stolen upon them, hardly aware that Buckner was holding his electric torch for him to read by. Waking from his abstraction he started and darted a quick glance at the black hallway.
“What do you make of it?”