Efes, Unesco tarafından “Dünya Mirası” listesinde yer alan harikalardan bir tanesidir. İyonya kıyılarında yer alan sonrasında Roma’nın ele geçirdiği önemli bir antik Yunan kentiydi. Henüz dünya daha gençken Cilalı Taş Devri’nin M.Ö. 6000 yılında kurulduğu düşünülen uygarlığın en güzel kentlerinden biridir.

Roma Cumhuriyeti, İyonya’dan kenti M.Ö. 129’da aldıktan sonra şehir gelişmeye başladı. Şehir öyle muazzam güzelliklerle ve önemle doluydu ki “Antik Dünyanın Yedi Harikası” içinde yer alıyordu. Öyle ki, Hz. Meryem’in inzivaya çekildiği, Artemis Tapınağı’nın bulunduğu, Hz. Meryem’e Efes’e gelebilmesine yardımcı olan Hz. İsa’nın en sevdiği havarilerinden biri olan Aziz Yohannes’in Bazilikası’nın bulunduğu, Celsius Kütüphanesi gibi dönemin muazzam eserlerini barındıran bir bilgi evinin oluşu, 25.000 seyirci alabilen tiyatrosu ve Yedi Uyuyanlar’ın burada olduğuna inanılan kadim bir şehir.

 

M.Ö. 6000 yıllarına dayanan varoluş hikayesinde, bir şehir olabilme özelliğine sahip olmasını sağlayan Anadolu’nun en eski uygarlıklarından biri olan Hititler’dir. Hititler’in burada kurmuş olduğu yapı sayesinde şehirleşmeye başlayan bu muazzam antik kent sonrasında aldığı yunan göçü ile büyümüştür. Birçok savaş, deprem ve yıkımdan sonra dünyanın gördüğü en büyük komutanlardan biri olan Büyük İskender’in komutanları aracılığıyla şehir son halini alacak şekilde inşa edilmiştir.

Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in burada öldüğü, İncilin önemli bir bölümünün (Yuhanna İncili olarak bilinir) burada yazıldığı, Kur’an’da yer alan Ashab-ı Kehf yani Yedi Uyuyanlar’ın Efes’te olduğuna inanılır. Dünyanın yedi harikasından biri olan antik dönemden kalma muazzam bir eser de buradadır.

Helenistik dönemde yunan göçmenlerin Efes liman kentine gelmesiyle birlikte burada bambaşka bir hareketlilik başlar. Kimi araştırmalara göre M.Ö 560’da Artemis Tapınağı’nın çevresinde liman kenti Efes’in tekrar inşaa edildiği ve Büyük İskender’in tekrar kurdurduğu bu şehir biraz daha farklı ve özerk olduğu düşünülmektedir.

Bu muazzam kent Roma İmparatoru Augustus döneminde Asya Eyaleti’nin başkenti olmuş ve o dönemin en yüksek nüfus popülasyonuna sahip nadir kentlerinden biri olmuştur. Bundan dolayı o dönemde her yerde mermerden yapılma anıtsal yapıtlar yükselmiştir. O dönemlerde yapıldığı düşünülen 25.000 kişilik dev tiyatro sahnesin içerisinde kim bilir zaman hangi oyunlar, hangi toplantılar ve dahi toprağı kanıyla sulayan kaç gladyatör dövüşüne şahitlik etti.

 

Celsius Kütüphanesi, Roma döneminin yapıtları içerisindeki en güzel kütüphanelerden biri olurken aynı zamanda bir anıt mezar olarak da görev yapmıştır. M.Ö. 106 yılında Efes Valisi Celsius artık dünya üzerindeki zamanını doldurup göç ettiğinde oğlu tarafından hem babasının mezarı olarak hem de kütüphane olarak inşaa ettirilmiştir. Babasının lahiti kütüphanenin batı duvarının altında bulunmuştur. Bu muazzam kütüphanenin girişinde dört kadın heykeli bulunmaktadır. Bu dört kadın heykeli bilgilelik, erdem, kader ve bilgiyi temsil etmektedir.

Göz alıcı bir şekilde tasarlanmış döneminin ve günümüzün tartışılamaz güzelliğine sahip bu kütüphane döneminde 14 bin kitaba ev sahipliği yapıyordu. Her ne kadar zamanın akış yüzünden boş bir beton yığını gibi gözükse de (ki hiçbir beton yığını zamanın acımasızlığına rağmen bu kadar güzel olamaz) kim bilir hangi filozofların burada tartıştığı, hangi hukukçuların bugüne yön veren fikirleri orada edindiği, hangi tıp terimlerinin burada şekillendiği ve hastalıklara çare bulunan yazıtlara ulaşıldığı gibi düşünceler insanı heyecanlandırmak ile kalmıyor, merak kapılarını da aralıyor.

Bu antik kent Hristiyanlık için oldukça önemlidir. Bunun nedeni ise Hz. İsa’nın annesi Hz. Meryem’in son yıllarını bu kentte geçirip, burada son kez hayat nefesini dışara verdiğine inandıklarındandır. Hz. İsa, Kudüs’te Yahudiler tarafından yakalanıp Romalı yöneticiler tarafından çarmıha gerilip idam edilirken annesi Hz. Meryem’i en sevdiği havarisi olan Yuhanna’ya emanet eder. Hz. Meryem ve Yuhanna, bir süre artık Kudüs’ten gitme vakitlerinin geldiklerine inanır ve bugün Kuşadası’na 20 km uzaklıkta olan Efes şehrine gelirler. O dönem bu şehir çok güçlüdür ve halk aldığı gözlerden dolayı pagan inancına sahiptir ve Yunan Tanrı’larına tapınırlar. Nüfusun diğer büyük bölümünü ise yine Yahudiler oluşturmaktadır. Bir kaç havarisin gelmesiyle birlikte hristiyanlık yavaş yavaş gizlice yayılmaya başlar. Hz. Meryem’in Efes şehrinde yaşadıklarına dair net bilgiler olmasa da Efes şehrinin yakınlarındaki yüksek bir tepelikte ormanın içinde inzivaya çekilerek hayatının son yıllarını burada geçirdiğine ve burada son nefesini verdiğine inanılır. Bundan dolayı hristiyanlar için çok önemli olan bu şehirde yer alan Meryem Ana Kilise’sine her yıl onlar hristiyan hac vazifesini yerine getirmek için ziyarete gelir dualar eder. Gerçekten Hz. Meryem burada yaşamış ve ölmüş müdür? Hz. Meryem’in yanında yer alan Yuhanna ise bölgede hristiyanlığı yaymak için uğraştığından defalarca suikast girişimine uğramış, sürgüne gönderilmiş ama buna rağmen yolundan vazgeçmeyip tarihin büyülü kenti olan Efes’e geri dönmüş ve hristiyanlar için çok önemli olan İncil’in dört bölümünden biri olan Yuhanna İncilini yazmış, en sonunda 100 yaşında öldüğüne inanılır. Öldüğü yerde onun anısına Aziz Yohannes Bazilikası inşa edilmiştir.

Dünyanın eski zamanından kalma bu kadim şehrin efsaneleri bitmiyor. İncil’de ve Kur’an’da Ashab-ı Kehf olarak adlandırılan Yedi Uyuyanlar olarak anlatılagelmiş olan olayın yaşandığı yerlerden biri olduğu iddia edilen şehir Efes’tir. Efsaneye göre pagan inanışına baş kaldırıp, hristiyanlığı tercih eden yedi gence ölüm cezası çıkartılır. Bunun üzerine bu yedi genç yanlarına kıtmir isminde bir köpek alarak, peşindekilerden kaçıp bir mağaraya sığınırlar. Sığındıkları mağarada üzerlerine bir uyku çöker ve uyandıktan sonra içlerinden biri ekmek ve su almak için şehre gider fakat gördüğü manzara karşısında şoka uğramışlardır; yedi uyuyanlar tam 3000 yıl uyumuşlar ve 3000 yıl sonra uyanmışlardır.

Geç Roma döneminin İmpartoru Decius zamanında yaşandığı rivayet edilen bu olayda kendilerini ölüm cezası ile çarptıranlardan kaçmak için Panayır Dağı eteklerine sığındıkları rivayet edilir. Türkiye’de ise Yedi Uyuyanlar olarak bilinen ve en çok ziyaret edilen mağralardan biri Tarsus’dadır. Türkiye’deki diğer Yedi Uyuyanlar olarak bilinip ziyaret edilen yerlerden birisi Lice’dedir.

Efes’te Yedi Uyuyanlar’ın kaldığı mağaranın üzerine bir kilise yapılmış ve kilisenin zeminde 5. ve 6. yüzyıla ait olduğu saptanan mezarlar bulunmuştur. Efes yeryüzünün gördüğü en güzel pagan tapınağına sahipti, bu tapınak şüphesiz ki Arthemis Tapınağı’dır. Anadolu’nun ana tanrıçası olarak bilinen Kibele, Efes şehrinde Arthemis olarak anılmıştır. İskenderiye asıllı filozof olan Philon Arthemis tapınağı için tarihe geçen şu sözleri sarf etmiştir: “Kadim Babillilerin kudretli işçiliğini ve Mausoleus’in mezarını gördüm. Ama bulutlara doğru yükselen Efes’teki tapınağı gördüğümde, diğerlerinin tümü gölgede kalmıştı.”

Lidya Kralı Kroisos tarafından yapımımın başlatıldığı ve tamamlanması 120 yıl süren, M.Ö. 550 yılında son halini alan Diana Tapınağı olarak da bilinen Arthemis Tapınağı, dönemin insanları için bereket tanrıçası rolünü taşımaktaydı. Dönemin en önemli ticaret ve liman kenti olmasından dolayı insanlar bereketin azalmaması ve Arthemis’e bu bereketi onlara sunduğu için şükür ve dua etmek amacıyla sürekli ikramlar ve dualar sunmuşlardır. Zamanın acımasızlığıyla günümüze kadar sadece tek bir sütünü ayakta kalabilmiş zamanının bu görkemli tapınağı günümüzde dahi hala onlarca insanı kendisine çekmeyi başarıyor.

Bu tapınak onlarca yüzlerce yıl türlü zorluklara rağmen ayakta kalmaya çalışmış ancak yapılışından 200 yıl sonra M.Ö. 21 Temmuz 356 yılında adını ölümsüzleştirmek isteyen Herostratus isimli bir yunan tarafından tapınak ateşe verilmiştir ve o gece dünyanın en kudretli fetihlerinden biri olan Büyük İskender dünyaya gelmiştir. Kaderin cilvesi mi denir bilinmez Büyük Makedon Kralı İskender, Perslerden Efes’i aldıktan sonra, Arthemis Tapınağı’na gelir ve burada kutlamalar yapar, tapınak ve şehir onu adeta büyülemiştir. Bunun üzerine halka bu tapınağın restoresinin tüm masraflarını kendisinin karşılayacağını fakat tek bir şartının olduğunu dile getirir. Şartı bu iyiliğinin tapınak üzerine yazılmasını ister.

 Efes’liler bunu kabul etmezler. Bir iyilik yapılacak bunun karşılığı olmaması gerektiğini düşünürler ve tarihin büyük fatihlerinden biri olan İskender’e “Nasıl olur da bir Tanrı başka bir Tanrı’ya tapınak yaptırabilir?” derler. Aldığı cevap İskender’i tatmin edecek olacak ki Perslerin Efes’lilerden aldığı vergiyi kaldırır ve bu verginin tamamının tapınağın restore edilmesi için kullanılmasını ister. Fakat tapınak hiçbir zaman eski görkemine kavuşamadı.

Efes’te Yedi Uyuyanlar’ın kaldığı mağaranın üzerine bir kilise yapılmış ve kilisenin zeminde 5. ve 6. yüzyıla ait olduğu saptanan mezarlar bulunmuştur. Efes yeryüzünün gördüğü en güzel pagan tapınağına sahipti, bu tapınak şüphesiz ki Arthemis Tapınağı’dır. Anadolu’nun ana tanrıçası olarak bilinen Kibele, Efes şehrinde Arthemis olarak anılmıştır. İskenderiye asıllı filozof olan Philon Arthemis tapınağı için tarihe geçen şu sözleri sarf etmiştir: “Kadim Babillilerin kudretli işçiliğini ve Mausoleus’in mezarını gördüm. Ama bulutlara doğru yükselen Efes’teki tapınağı gördüğümde, diğerlerinin tümü gölgede kalmıştı.”

Lidya Kralı Kroisos tarafından yapımımın başlatıldığı ve tamamlanması 120 yıl süren, M.Ö. 550 yılında son halini alan Diana Tapınağı olarak da bilinen Arthemis Tapınağı, dönemin insanları için bereket tanrıçası rolünü taşımaktaydı. Dönemin en önemli ticaret ve liman kenti olmasından dolayı insanlar bereketin azalmaması ve Arthemis’e bu bereketi onlara sunduğu için şükür ve dua etmek amacıyla sürekli ikramlar ve dualar sunmuşlardır. Zamanın acımasızlığıyla günümüze kadar sadece tek bir sütünü ayakta kalabilmiş zamanının bu görkemli tapınağı günümüzde dahi hala onlarca insanı kendisine çekmeyi başarıyor.

Mimari açıdan bakıldığında bile göz kamaştırıcı bu şehrin bir de Yamaç Evler bölümü mevcuttur. Döneminin en ileri teknolojisine sahip bu evlerde zengin kesim oturulur. Günümüz tabiri ile kalorifer sistemini andıran bir teknoloji ile ısınma ihtiyaçlarını giderebiliyorlardı. Duvarlar, tavanlar ve yerler süslemelerle, resimlerle kaplıdır.

Öte yandan bu şehir döneminin en önemli Gladyatör savaşlarının yapıldığı ve önemli Gladyatör isimlerinin burada gömülü bulunması açısından değerlidir. Bulunan Gladyatör mezarları şaşırtıcı derecede iyi korunmuştur. En şaşırtan bulgu ise 200’ün üzerinde yapılan kemik incelemelerinde gladyatörlerin vejeteryan oldukları ortaya çıkmıştır. Sonuca göre tahıl bazlı yemek yedikleri, bitki küllerinden yapılan içecek tükettikleri tespit edilmiştir. Efes’te gladyatör dövüşlerinin yapıldığı alanda Tanrıça Nike kabartması yer almaktadır. O zafer tanrıçasıdır ve hızlı koşma, uçma yeteneğine sahiptir. Gladyatörler için önemli olan bu tanrıçanın ismi günümüzde bir spor markasının resmi adı olmuştur ve adını buradan almıştır.

Efsaneler ve yaşanmışlıklar bunlarla da sınırlı değil. Mısır’ın efsanevi güzelliğe sahip Kraliçesi Kleopatra’nın kız kardeşinin Efes’te mezarı bulunmaktadır. Kraliçe, kız kardeşini Efes’e sürgüne göndermiş ve daha sonra Efes’te öldürtmüştür.

Onlarca yıl sayısız olaya ev sahipliği yapan Efes; Menderes nehrinin alivyonlarıyla zaman içerisinde şehrin limanları dolmuş böylece liman işlevini yitirmiş sonrasında Güney İskandinavya’dan gelen Goat kabileleri burayı yakıp yıkmış, Araplar bölgeyi ele geçirmiş ve zaman içerisinde bölge önemini yitirmiştir. En sonunda Aydınoğulları şehri ele geçirmiş ve şehirde Türk hakimiyeti başlamıştır.

Çok kez şehrin taşınmasından dolayı, çok kez şehrin yıkılıp yeniden yapılmasından dolayı yapılan kazı çalışmaları sonucunda şehrin ancak %20’lik kısmı gün yüzüne çıkarılmış. Büyük bir kısmının ise Selçuk ilçesinin altında yer aldığı düşünülmekte ve üzerinde yaşam alanı olduğu için kazılamamaktadır.

Tarihin kadim dönemlerinden beri var olan bu antik kent ile ilgili yeni keşifler ortaya çıktıkça gizli kalmış efsaneler de gün yüzüne çıkacaktır. Sadece %20’sinin gün yüzüne çıkarılmasına rağmen onlarca mit, efsane ve dini öğe tekrar tozlarından arınmıştır. Kim bilir %80’lik kısmında bilmediğimiz ne hikayeler yatıyordur.

Wiki, Efesharabereleri,

Efes’in Öyküsü / Sabahattin Türkoğlu / Arkeoloji Sanat Yayınları

Efes ve Diğer İon Kentleri / Erdal Yazıcı / URANUS

Düşünceni Tek Emojiyle Anlat!
+1
2
+1
9
+1
0
+1
0
+1
0
+1
0
+1
2
5 2 oylar
Yazımızı Değerlendir
Abone ol
Bildir
guest

0 Yorum
Sıralı yorumlar için geri bildirim
Tüm yorumları görüntülere
Bu yazılarımızı da beğenebilirsin

Fransızca ’nın İngilizce Üzerindeki Etkisi: Bölüm 1

Günümüzde pek çok dünya dilini etkileyen İngilizce (English), geçmişte hangi dilin etkisi…

Adolf Hitler’in Yükselişi

Dünyayı kasıp kavuran bir savaş, 70 milyon insanın ölümü, kanlı bir iktidar… Güçler ayrılığını yok sayan 20. Yüzyılın en tanınan diktatörü nasıl yükseldi?

Nazilerin Karanlık Tarihi Bölüm 2: Josef Mengele (Ölüm Meleği)

İnsanlar üzerinde vahşice deney yaparak ırk ıslahını oluşturabileceğini düşünen ünlü Nazi doktoru.

Cristobal Rojas’ın “Izdırap” İsimli Tablosunu Anlamak

Ç:N: Misery, sözlük anlamıyla karşımıza “ızdırap” ve “sefalet” anlamlarıyla çıkıyor. Bu tablonun adını çevirirken hangi ifadeyi kullanacağım konusunda ikileme düşmüştüm çünkü tablonun hikayesini anladıkça bu iki kavramın aslında tabloyla öz olduğunu görebiliriz, ben ızdırap şeklinde söyledim fakat daha iyi önerilere açığım.