Anubis Kimdir

İnsanlık tarihi var olduğundan beri birçok medeniyet yeryüzünde var oldu ve zamanını doldurup tarihin tozlu sayfalarına karıştı. O medeniyetlerden biri olan Antik Mısır, zamanının ötesinde bir devir yaşamıştır.

Dünyanın ne zaman, kim tarafından yaratıldığı her medeniyette sorgulanmış, dolayısıyla Antik Mısır’da da sorgulanmış ve böylelikle Mısır mitleri & dinleri ortaya çıkmıştır. Antik Mısır’ın tanrı ve tanrıçaları Osiris, İsis ve Horus üçlemesinden oluştuğunu söylenmektedir.

Roma dönemine kadar birçok Antik Mısır tanrılarına tapılmaya devam edilmiş ve günümüzde bazı gruplar bunların bir mit olmadığını gerçek olduğunu savunarak geleneklerini sürdürmeye devam etmişlerdir.

Bu gelenekler bir yana dursun, Antik Mısır’ın en bilinenlerinden ve aynı zamanda en korkulanlarından biri olan Anubis’in hikayesi kutsal kitaplarda ve birçok mitte geçen hikayelerle benzerlik göstermektedir. Temel olarak bakıldığında ölüm ve ceza tanrısı olan Anubis, Set ve Nephthys’in oğlu olarak var olmuştur. Ölen kişilerin ruhlarını ahirete götürüp doğruluk tüyüne karşı ölünün yüreğini tartarken ahirete kimin gideceği konusunda Osiris’e yardım ederdi.

Anubis her ne kadar yeraltı tanrısı olarak bilinse de aslında yeraltını yöneten kişi Osiris olmuştur. Bunun olmasını da Set tarafından öldürülen Osiris’in Anubis tarafından mumyalanması sayesinde tekrar hayat bularak yer altını yönetmesini sağladığı rivayet edilir. Anubis ise aslında ölüler dünyasının bekçisidir. Bu şekilde yorumlanmasının nedeni ise mezarların başında sürekli çakalların gezmesinden dolayı dönemin halkı ve ileri gelenleri, çakalların mezarların koruyucusu, dolayısıyla ölüler diyarının koruyucusu olarak adlandırmasından kaynaklanıyor. Buradan yola çıkarak Anubis’in neden çakal başlıklı olduğunu öğrenmiş oluyoruz.

Ölüler Diyarı’nı koruma gücü olduğuna inanıldığı için o dönem çoğu mezarın başına Anubis heykelleri dikilmiştir. Aynı zamanda Anubis, mumyalamayı bularak bedenin çürümesini engelleyen tanrı olarak bilinir ve bundan dolayı Anubis’in yeri geldiğinde ölen ruhu tekrar bedenine götürüp diriltebileceği bir özelliğe sahip olduğuna inanılırdı.

Anubis tasvirlerinde çoğunlukla siyah olarak gösterilir, bu aslında tamamen semboliktir. Mumyalama işleminde kullanılan sodyum karbonat deride renk değişimine yani kararmaya sebep olur, bu durum ise aslında yeniden doğuşu simgeler dahası Nil alüvyonun rengi olması sebebiyle de dönemin insanları için doğurganlığı anımsatmaktadır. Mumyalamayı Anubis’in bulduğuna inanıldığından dolayı da onun ölü ruhlara rehberlik edebildiği gibi diriltebileceği fikrinin oluşmasındaki en güçlü neden bu olarak düşünülmektedir.

Anubis’in bu tarz güçlerinin olmasıyla ilgili bir diğer dayanak ise, Anubis’in ilk hanedanlık döneminde adı geçiyor olsa da daha eski zamandan beri var olduğuna inanılmasıdır. Çoğu tasvirde çok korkulan aynı zamanda en mistik tanrı olarak görülmüştür. Korkulmasına rağmen terazisinde her zaman doğruya ve saf yüreğe hizmet ettiği için de aynı zamanda şükran duyulurdu. Mısır Tanrıları içinde belki de tek tapınağı olmayan tanrı Anubis’dir. Bunun sebebi ise aslında bütün mezarlıkların onun tapınağı olarak görülmesindendi.

İki Kardeşin Hikayesi

Tahmini olarak M.Ö 13 yüzyılın son çeyreğinde yaşamış yazar İnena ait, onun tarafından hiyeratik olarak yazılmış bir papirüs bulunmaktadır. Bu papirüsda Anubis’in yaşadığı hüzün dolu hikaye işlenmiştir.

Anubis ve Bata, iki kardeş. Anubis evliydi, Bata onlarla birlikte yaşıyor olsa da ahırda uyuyor, onlar için elbise dikiyor ve tarla işlerini yüklenerek onların yükünü alıyordu. Bata’nın ünü sahip olduğu sığırlarla anlaşabilme yeteneğinden gelmekteydi. Sığırlarla anlaşabilmesi sayesinde sığırlar ona “Şu bölgenin otu temiz” dediğinde Bata onları o bölgede otlatıyor, böylelikle sığırların daha fazla buzağı doğurmasını sağlıyordu.

 

Yine ekim zamanı geldiğinde iki kardeş ekim yaparken tohumları biter ve Anubis kardeşini eve yollayıp tohum getirmesini söyler. Eve giden Bata, Anubis’in karısını saçlarını örerken görür ve ona hemen tohum getirmesini söyler. Fakat kadın Bata’ya saçlarını örmekle meşgul olduğunu ve ambara gidip kendisinin alması gerektiğini söyler. Bata, büyükçe bir kap alıp tohumları doldurduktan sonra, kardeşinin karısı ne kadar tohum aldığını sorduğunda “Üç torba arpa, iki torba buğday tohumu.” cevabını verir. Bu, oldukça fazla bir miktardır çünkü bugünün ölçüsüyle yaklaşık 220 kg ediyordu.

Bata’nın gücünden oldukça etkilenen kadın, Bata’nın yükünü tutup ona birlikte olmak için bir saat vakitleri olduğunu söyler. Kadın bunun ona iyi geleceğini, kendisinin ona keten elbiseler yapacağını söyler. Bata, bunu ahlâkî olarak dehşet verici bulur ve kafesteki bir leopar gibi çılgına dönmüştür. Abisi ve karısının yanında onların çocuğu gibi büyüdüğü için bunun büyük bir günah olduğunu biliyordu. Yine de bu olanları kimseye anlatmayacağına söz verdi ve tarlaya, Anubis’in yanına döndü. Akşam olunca Bata, sığır ahırındaki yerinde uyumaya gitmişti.

Anubis’in karısının kurnazlığını anlatan bir bölümde, Bata, abisinin karısının uygunsuz teklifini geri çevirmenin bedelini öder. Anubis eve gelmeden önce, karısı, kendisini saldırıya uğramış bir hale sokar. Işığı yakmak yerine evi karanlık içinde bırakır ve bu da Anubis’in kafasını karıştırır. Normalde Anubis eve geldiğinde ellerini yıkaması için su getiren karısı, bu geleneği bozmuştur. Anubis, karısını yatakta perişan bir halde kusarken bulur. Karısını böyle perişan bir halde gören Anubis, saçmalamaya başlar: “Kiminle konuşuyordun?” Hemen konuşmaya başlayan karısı, Anubis’e yaşanan olayın tam tersini anlatır ve Bata’yı öldürmesini ister. Kocasına, kardeşinin kendisinden saç örgülerini çözmesini ve kendisiyle bir saat yatmasını teklif ettiğini söyler. Ayrıca kendisi, Bata’ya bugüne kadar bir anne ve bir baba gibi davrandıklarını, Bata’nınsa korkup olup biteni Anubis’e anlatmaması için kendisini dövdüğünü, Bata’yı öldürmesi gerektiğini, yoksa kendisinin öleceğini söyler.

Bu durum karşısında öfkeden deliye dönen Anubis, henüz sığırları eve getirmemiş olan Bata’yı öldürmek için mızrağını alarak ahır kapısının arkasına saklanır. Ama Anubis’ten önce ahıra giren ilk sığır, Bata’ya Anubis’in elinde mızrakla kapının arkasında saklandığını söyler. Anubis’in ayaklarını fark eden Bata, hızla kaçar ve kovalamaca başlar. Bata, Güneş Tanrısı

Ra-Horakhti’ye adalet için dua eder ve Tanrı, timsahlarla dolu bir göl yaratır. Böylece Bata’nın diğer seher vaktine kadar güven içinde kalmasını sağlar.

Bata, suyun diğer tarafından kardeşine masum olduğunu haykırır ve olayın gerçek yüzünü anlatır. Anubis’i alçak bir fahişenin doğruluğunu bile kanıtlamayacağı iftirası yüzünden kendisini mızraklamaya kalkmakla suçlar. Güneş Tanrısı’na ettiği yemini tutmak zorunda hisseden Bata, elindeki yontma bıçağı ile erkeklik organını keser ve suya atarak kedi balıklarına yem eder. Bata’nın kan kaybından bitkin düşmesi üzerine Anubis, gözyaşlarına boğulur; fakat timsahlar yüzünden kardeşinin olduğu tarafa geçemez. Bata, sözlerinin sonunda Anubis’e orada kalamayacağını, Çam Vadisi’ne gideceğini, kalbini kendi elleriyle çıkaracağını ve bir çam tepesine asacağını söyler. Anubis’ten gelip ağacın kesilip kesilmediğini kontrol etmesini ve kalbini kurtarmasını ister. Çünkü ağacın kesilmesi, onun ölümü anlamına gelmektedir. Anubis, Bata’nın kalbini alıp su dolu bir kâseye koyarsa; Bata, gerçek katilinden intikam almış olacaktır. Eğer Bata’nın başına felaket gelecek olursa, bunun habercisi olarak bir testi bira, Anubis’in ellerinde mayalanacaktır.

Bata, Çam Vadisi’ne doğru yola çıkarken; onuru lekelenen Anubis, eve doğru yola koyulur. Eve vardığında karısını öldürür ve herhangi bir dinî tören yapmadan cesedini leş yiyen köpeklere atar. Bu arada kalbini söküp Çam Vadisi’nde bir ağaca asan Bata, kendine yalnız yaşayacağı bir ev yapar. Yaşadığı bölgenin ve Mısır’ın hükümdarı olan Güneş Tanrısı Ennead’na rastlar. Ennead, Bata’yı suçsuz olduğu ve yanlış bir şey yapmadığı konusunda bilgilendirir. Üstelik Anubis, tüm bu olayların sorumlusu olan karısını öldürmüştür.

Bata’nın yalnızlığını gidermek için Ra-Horakhti, Tanrı Khnum’a onun için bir eş yaratmasını emreder. Bunun üzerine Khnum, Bata için tanrıların özünü barındıran büyüleyici güzellikte bir eş yaratır. Khnum, Bata’nın eşini yarattığında; kader tanrıçaları olan Yedi Hathor’lar, onun şiddetli bir ölüm yaşayacağı kehanetinde bulunurlar.

Bata, bir gün karısına kalbinin bir çam ağacının tepesinde bulunduğu sırrını açıklar. Bu, onun felaketi olacaktır. Bata’nın karısına bunu anlatma nedeni, deniz kıyısında yürüdüğü takdirde dalgalar tarafından yutulmaktan korkuyor oluşudur. Bu zayıflığının karısını kurtarmasına engel olabileceğini kabul etmesi gerekmektedir.

Bu uyarıyı yapmasının üzerinden çok geçmeden, Bata, bir gün ava çıkar ve karısı dışarıdayken deniz kabarmaya başlar. Kadın, eve girer; fakat evin arka tarafında bulunan çam ağacına takılan bir tutam saçı, suya düşer ve dalgalarla firavunun çamaşırcılarının işlerini yaptıkları Mısır kıyılarına kadar sürüklenir. Kadının saçındaki koku, yıkanan bütün elbiselere siner ve firavun bundan rahatsız olur.

Baş çamaşırcı, uzun bir arayıştan sonra saç tutamını bulur. Bu durum, yazıtlarda şu şekilde yorumlar: Tanrıların kokusunu taşıyan bu saç, Ra-Horakhti’nin kızına aittir ve Mısır’a kadar firavunun gidip onu Çam Vadisi’nden getirmesi için sürüklenmiştir. Kadını getirmek için yollanan ilk gruptakiler, Bata tarafından öldürülür. İkinci kafile, atlı savaş arabaları ve Bata’nın karısını değerli mücevherlerle süslemekle görevli bir kadından oluşmaktadır. Bu kurnaz plan işe yarar ve Bata’nın karısı, saraya gelmeyi kabul eder.

Firavun, kadını çok sever ve ona sarayda yüksek bir rütbe verir. Bata’nın sırrını öğrenen firavun, onun kalbinin asılı olduğu çam ağacının kesilmesini emreder ve ağaç kesilir kesilmez Bata ölür.

Ertesi gün Anubis, testideki biraların aniden mayalandığını fark eder ve Bata’nın bahsettiği felaketi hatırlar. Bunun üzerine Çam Vadisi’ne doğru yola çıkan Anubis, Bata’nın ölmüş olduğunu görür. Anubis, Bata’nın intikamını almak için yola koyulur ve 3 yıl sonra bir meyve şeklinde saklanarak muhafaza edilen kalbi bulur. Kalbi su dolu bir kâseye koyan Anubis, Bata’nın bedeninin canlanmaya başladığını fark eder. Kardeşinin dudaklarını ıslatıp ona su içirir ve kalbi bedenine tekrar yerleştirir.

Oldukça cesur bir gençken hadım olmuş bir ölüye dönüşen Bata’nın hikâyesi, henüz sona ermemiştir. Karısının intikamını almak isteyen Bata, oldukça dikkat çeken renkli bir boğa kılığında Mısır’a doğru yola çıkar. Anubis, boğanın sırtına biner ve birlikte kraliyet sarayına giderler. Boğanın güzelliğine hayran kalan firavun, Anubis’i altın ve gümüşle ödüllendirir.

Boğa bedenindeki Bata, firavun tarafından oldukça iyi ağırlanır. Kendisi için ziyafetler verilir.

Bir gün boğa, eski karısıyla karşılaşır. Kendisinin Bata olduğunu ve çam ağacının kesilmesine yol açtığı için intikam almaya geldiğini söyleyerek eski karısını korkutur. Bata ayrıldıktan sonra kadın, kendini sağlama almak için plan yapmaya başlar.

Bir gün kadın, lezzetli bir ziyafetten sonra içkisini içmekte olan firavundan boğanın ciğerlerini yiyebilmek için söz alır. Firavun, sözünü tutmaz. Fakat tıpkı Vaftizci Yahya’nın idam emrini kaldırmaya çalışan Heroidas’ın Salome tarafından alıkoyulması gibi o da çaresizdir. Ertesi gün boğa, adak olarak kesilir. Bata, firavunun adamları tarafından büyük geçitte taşınırken; kesilen boğazından iki damla kanın damladığı yerde iki büyük avokado ağacı çıkar. Firavun, bunun hayra alamet olduğunu düşünür ve kutlama yapılmasını emreder.

Uzunca bir süre sonra firavun, “Selamlama Penceresi”nden resmî selamlama yapar. Artık kraliçe olan Bata’nın eski eşiyle altın bir atlı araba içinde avokado ağaçlarını ziyaret ederler. Ağaçların gölgesi altında dinlenirken, Bata, eski karısının kulağına fısıldayarak avokado ağaçlarına dönüştüğünü ve hâlâ eskisi kadar canlı olup intikam alacağını söyler.

Cazibesini tekrar kullanan kadın, firavunu ağaçları keserek mobilya yapımında kullanmaya ikna eder. Marangozlar, işe koyulur. Kadın da onları bizzat izlemekteyken, fırlayan bir kıymık ağzına girer ve hamile kalmasına yol açar. Tahmin edileceği gibi doğacak çocuk, Bata’dan başkası değildir. Firavun, sevincinden havaya uçmaktadır.

Yeniden doğan Bata, biraz büyüyünce kendisini Nübye’deki altın madenlerinin sahibi ve meşru veliaht kılan “Kral’ın Oğlu Kush” adını alarak onurlandırılır. Firavun öldüğünde tahta geçen Bata, Mısır’ın önde gelen yöneticilerini çağırır. Başından geçen maceraları ve geçirdiği dönüşümleri onlara anlatır. Bunun üzerine karısı ve annesi olan kraliçe getirilir ve yargıçlar, onu yargılamayı kabul ederler. Papirüste karısının ne ceza aldığı belirsizdir.

Anubis, veliaht olur ve Bata’nın 30 yıllık saltanatının ardından başka bir formda tekrar canlanmayacağı ölümüyle Mısır krallığının idaresi, büyük kardeşi Anubis’e geçer.

Anubis ve Bata’nın hikayesi papirüste bu şekilde aktarılmıştır. Bu anlatım aslında farklı kurgularla Sümer metinlerinde, semavi dinlerin kitaplarında yer almaktadır. Biz bunu Kabil ve Habil olarak biliriz. Neden benzetildiği ise kısmi bir kardeş katili olayına benzemesinden dolayıdır. Tabii bu benzetmeler görecelidir.

Anubis’in Yunan mitolojisinde ise Hades veya Hermes’e denk geldiği düşünülmektedir.

WikiKaynak 2, Kaynak 3

ANUBİS’İN ÜÇ CİNAYETİ, DİDIER COVARD

Mısır Mitolojisi & Tanrılar,
Dinler ve Kozmik Mitler, W.Max Müller

Mısır Mitolojisi: Eski Mısır Tanrıları Tanrıçaları ve Mitleri, Geraldine Pinch

 

Düşünceni Tek Emojiyle Anlat!
+1
51
+1
18
+1
2
+1
1
+1
0
+1
0
+1
0
5 1 oyla
Yazımızı Değerlendir
Abone ol
Bildir
guest

6 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Sıralı yorumlar için geri bildirim
Tüm yorumları görüntülere
Emre CESUR
Emre CESUR
1 yıl önce

açıkçası çok ilgi çekici bir derleme makale olmuş. mısır tarihi tutkunu biri olarak soluksuz okudum. emeğinize sağlık. paylaşım için tşkler.

Heathcliff
Yönetici
1 yıl önce
Cevap verdi  Emre CESUR

Yorumunuz için biz teşekkür ederiz.

GÖKHAN KÖSE
GÖKHAN KÖSE
1 yıl önce

Hikayeye bayıldım çok sürükleyici. Mısırın geçmişi gerçekten etkileyici olaylarla dolu. Büyük bir zevkle okudum

Heathcliff
Yönetici
1 yıl önce
Cevap verdi  GÖKHAN KÖSE

Teşekkür ederiz.

Caner
Caner
1 yıl önce

Hikaye çok güzeldi sürükleyici bir hikaye konusu ve ana fikri çok hoş tebrik ederim

Heathcliff
Yönetici
1 yıl önce
Cevap verdi  Caner

Teşekkür ederiz.

Bu yazılarımızı da beğenebilirsin

Dünyanın Öbür Ucundaki Sürgün Noktası: Avustralya

İngiliz mahkumlarının kurucusu olduğu Avustralya’nın bir zamanlar sürgün noktası olduğunu biliyor muydunuz?

Yeryüzündeki İlk Cinayet: Habil ve Kabil

Onlar semavi dinlerin ve Sümer mitolojisinin ortak anlatılarından biri olan, yeryüzüne ilk doğan, yeryüzünde ilk ölen ve yeryüzünde sonsuzlukla lanetleneni konu alan ve temasının önemiyle bugün bile bilinen en eski kıssanın katili ve maktulü olan Habil ve Kabil’dir.

Yunan Mitolojisi Bölüm 6: İnsanların Eğitimi ve Prometheus’un Cezası

Prometheus’un insanlar uğruna düştüğü durumu, çektiği cezayı ve insanların nasıl bilinçlendiğini bu bölümde öğreniyoruz!!

Dünden Bugüne Ses Kayıt, Depolama ve Dağıtım Teknolojileri

Müziğin veya sesin yıllar içerisinde hangi formatlarda halka sunulduğunu kronolojik olarak sunduğumuz bu yazımıza hepinizi bekliyoruz!